FİNALZEDE TÜRKİYE

Abone Ol

Geçen hafta tabiri caiz ise Milli Mesai haftasıydı. Dünya’nın en gözde ve popüler takım sporlarında Türk Milliler sahaya çıktılar.

Tarih sırasına göre gitmek gerekirse önce A Milli Futbol Takımımız’ı anlatmamız gerekiyor. Evet… Maalesef bunu yapmalıyız. Hop! Kaçmak yok. Bunu yapmalıyız.

Evvela Gürcistan ile kapıştı Milliler. Merihli, Keremli, İrfancanlı, Mertli, Hakanlı, Ardalı, Ferdili, Kenanlı futbol armadası Gürcistan’dan kendini zar zor dışarı attı. Gürcüler maçı 0-3’ten 2-3’e getirdiler. Ve görünen tempodan anlaşılan şuydu ki maç devam etseydi alacaklardı 3 puanı. Maçı kazandık diye bunların üzerinde durmadık.

Basın Milliler’i yere göğe sığdıramadı. Milliler sanki Dünya Kupası Çeyrek Finali’nde Arjantin’i yenmiş gibi bir edalar, pozlanmalar falan…

Bu havada geldik İspanya maçına. Tarihi hezimet. 6-0. Maçı falan yorumlamayacağım. Zaten ben 3-0’dan sonra izleyemedim. Görmedim golleri. Ve ancak yenilen golden fazlasını Uğurcan’ın kurtardığını da gördüm. Berbat bir geceydi. Sanki top bize geçince saha geriliyor ve genişliyordu. Bunu nasıl ifade edebilirim tam emin değilim. Biz daha hızlı koşuyorduk ve ancak topa onlar daha çabuk ulaşıyordu! Görüntüsel gerçeklik perspektifinde bir dalgalanmaydı sanki bu. Adeta varlığın tümü takımımıza karşıydı.

Bu skorun en acı tarafı Dünya Kupası’nda havlu attığımızın kanıtı olması. Yani Dünya Kupası kaldıracak takım eleme aşamasında bir maçta 6 gol yemez. Bu çok acı bir gerçek.

Sanki Milliler “Öyle bir skor alalım ki bundan sonra aldığımız en dandik ve en kolay galibiyetler bile çok büyük görünsün.” demişler gibi bir durum vardı.

Kadromuzdaki topçulardan birinin bile kariyerinde böylesi bir skorla mağlubiyet var mı emin değilim.

Ne oldu, nasıl oldu derken ertesi gün geldi. AKP polis eşliğinde CHP İstanbul İl Genel Merkezi’ni bastı. Hürriyet Gazetesi’nin 2015 yılında ki işgalini hatırlatıyordu oluşan manzara. Anladık ki 6-0 bununla bağlantısız değil. Ampul Partisi vatandaşın stresini saptırma yöntemi güdüyor gibi görünüyordu. CHP basılırken vatandaş 6-0’ı konuşuyordu.

“İyi de o zaman hükümet kazanmalarını söylerdi Milliler’e. Öyle daha mantıklı değil mi?”

İspanya’yı 6-0 mı yenecekti bizimkiler?

Dünya Basını bu skoru duyurmak isteyecektir. Çünkü Dünya Basını İspanya’yı övmeyi sever. Bu sayede ertesi gün uluslararası kamuoyu Türkiye adını İspanya maçı haberiyle görecek ve böylece kolluk gücü kullanımı münasebetiyle muhalefetin ifade hakkının gasp edildiği ile ilgili haberler daha az ilgi çekecektir. Stres saptırma. Olumlu-olumsuz fark etmiyor. Asıl amaç ilgiyi istenilen mecraya yönlendirmek.

A Milli Futbol Takımı’nın aldığı berbat sonucun ardından Kadın Milli Voleybol Takımımız’a kilitlendik. Hanımlarımız muhteşem bir performans ile Dünya Voleybol Şampiyonası’nda Final’e kaldılar. Maçın en belirgin gerçeği şu idi: Biz maç boyunca 105 sayı aldık. İtalya maç boyunca 98 sayı aldı ve yine de neticede İtalya Şampiyon oldu.

Milli kadın voleybolcularımız Avrupa Şampiyonası Kupası’nı aldılar. Milletler Ligi Şampiyonu oldular. Bu sefer Final’de takıldılar. Ve ancak görüyoruz ki başta Olimpiyatlar olmak üzere pek çok turnuvada bu branşın en iyileri bizler olacağız.

Bu gencecik, pırıl pırıl kızlarımız sadece sportif bir başarı sergilemediler. Ayrıca kötülüğe karşı ayakta durdular. Türkiye’yi dört koldan sarmış yobaz/gerici teröre karşı, hayatın her mecrasında geriye

itelenen ve mutat cinayet maktulü olan kadınlara sunulan yalnızlığa karşı, bizi birbirimizden uzaklaştıran yönetim algısına karşı durdular. Bizi birbirimize yaklaştırdılar ve omuz omuza Türkiye! diye bağırmanın ne kadar güzel olduğunu hatırlattılar.

Final’e gelmiş bir takımı olumsuz eleştirmek için bir mantık sorunu kurbanı olmak gerekir.

Ve ancak şunu demeden edemeyeceğim: Yahu İtalya’daki o Afrikalı hatun nedir öyle be? Eboue midir? Egolu mudur? Ebola mıdır? İsmini ezberleyemedim. Ve ancak bu kadın yıllardır böyle. İtalya’nın skorunun yarısını bu kadın attı zaten yahu! Yani ona karşı üçlü blok deneseydik belki farklı bir sonuç olurdu. Artık kimseler üçlü blok yapmıyor. Nedenini bilmiyorum.

Kadın Millilerimiz’in ardından dikkatimiz yine parkedeydi. Bu sefer A Milli Basketbol Takımımız Avrupa Şampiyonası Finali’ne çıkıyordu. Yarı Final’de Yunanistan’a karşı sergilenen müthiş performans ve Litvanya, Sırbistan, İtalya gibi Avrupa’nın basketbol devlerini dize getirmiş olmanın verdiği motivasyon ile Almanya’ya karşı Final müsabakasına çıktık. Doğrusunu söylemek gerekirse Final’de Yunanistan, Sırbistan ya da Litvanya ile karşılaşmak daha zor olabilirdi. Maç öncesinde uluslararası internet sitelerinde yapılan anketlerde Türkiye %66 oranıyla galibiyete daha yakın taraf olarak görülüyordu.

Gerçekten de maç boyunca üstün taraf bizdik. Tribünlerin hakimi bizdik. Topun hakimi bizdik. Oyunun hakimi bizdik. Ve ancak son düdük yaklaştıkça heyecan ve stresimiz arttı. Basit hatalar yapmaya başladık. Sürekli önde götürdüğümüz maçı dördüncü çeyrekte Almanya lehine dönecek şekilde elimizden kaçırdık. Son saniyelerde bir üçlüğe ihtiyacımız vardı. Basiretimiz bağlandı. Topu Alperen driple etti. Bu yanlıştı. Larkin etmeliydi. Zaman tükenirken Alperen pas verecek arkadaşını göremeyince panikledi ve bakmadan topu potaya doğru attı. Telaş ile atılan bu şut hedefi tutmadı ve kaybettik. Bu yanlıştı. Eğer maç son saniye üçlüğüne kaldıysa o topu Cedi kullanmalıydı. Tabii ki maç tek pozisyondan ibaret değil. Alperen turnuvanın mucize oyuncusu denilebilir. O sadece bizim için değil, Dünya basketbolu için bir kazanç.

Final müsabakalarını semtlerde, mahalle meydanlarında kurulan büyük ekranlarda izledik. Kafelerde, barlarda, marketlerdeki televizyonlarda, her yerde herkes Finaller’e odaklıydı bu hafta. Finallere. Final kelimesini çoğul söyleyebilme ayrıcalığını bize yaşatan Millilerimiz’e şükranlarımızı sunuyor ve onların en iyiler olduklarını biliyoruz.

Sağolun Türk Milliler.