Tüm demokratik ülkelerde köşe yazarları hükümetin politikalarını, yaptıklarını, muhalefetin ise yapamadıklarını eleştirir, irdeler. Halktan gelen tepkilere göre halk adına iktidara da muhalefete de lafını söyler. Köşe yazarlarının konuları standarttır: Bozulan ekonomi, yanlış olduğu düşünülen dış politika, yapılmayan veya yanlış yapılan hizmet gibi konular işlenir. Yani köşe yazarları genelde doğru olana “doğru” demektense, yanlış gördüklerine “yanlış” diyenlerdir.
Ne demiştik; “YANDAŞ, YANILTIR. MUHALİF DÜZELTİR.”
İktidarını halkın gönlüne kurmak istiyorsan, yazdığın kitap çok okunsun, yaptığın film çok izlensin istiyorsan pohpohlayanı değil, eleştirenleri dikkate alacaksın. Her yaptığınızı pohpohlayan yandaşa inanır ve uyarsanız, yanlış yaptığınızın farkına varmadan batar ve batırırsınız. Muhalife kulak verirseniz, ancak kendinizi düzeltirsiniz.
Ne var ki bizde artık kimse doğruları duymak istemiyor. İktidarın herkese suç örgütü deyip kayyum atamasından, ana muhalefetin yıllardır kendi sorunları içinde debelenip sürekli kendini savunmasından ve bir türlü aday bulamamasından bıktı. Hele ki küçük partilerin kırılgan sonbahar yaprağı gibi rüzgârın önünde bir oraya bir buraya savrulması, halkın güvenini iyice kaybetmesine yol açtı.
Ne gelir dağılımındaki adaletsizlik, ne ülkenin gidişatı, ne çocukların öldürülmesi, ne bebek katillerinin affedilmesi… Bakın halkımız neyle ilgileniyor: Alın size sadece bir örnek; marka takıntısı olanların sıkı takip ettiği Amerika’nın yeni telefonu tanıtım programını milyonlarca insan izlemiş. Telefonu üreten firma ürününü 1.000 dolara, yani eskisiyle aynı fiyata, zamsız satacakmış. Peki aynı telefon bizde kaça? Bizim üretmeden, emek vermeden al-sat yapan devletimiz de bu ürünü yüzde 200 kârla, 3.200 dolara satacakmış. İtiraz yok, alıcı çok. Parası olan parasıyla, olmayan hayvanlarını satarak alıyor. Bu ve benzeri haksız kazançlar haram para olduğundan olacak ki ülkemiz de battıkça batıyor.
Halkın sırtına zamlar ve vergiler bindikçe, “Daha bunlar iyi günleriniz” diye sevinen bir muhalefet ile rakip tanımadan her seçimi kazanan iktidar, koltuğun keyfini sürüyor.
Mercedesli sakallılar fakirliği övüyor. Kara lastik ayakkabı ile dolaşanlar, AVM’leri dolduranlarla gurur duyuyor. Kimse ne yaptığını, ne istediğini bilmiyor.
Paylaştığın fotoğrafa yüzlerce, binlerce beğeni gelirken; halkın için okuyup araştırdığın ve uyarmak için yazdığın yazıya, habere, kitaba en ufak bir tepki yok.
Bin 400 yıl önce ne demişti Hz. Muhammed: “Layık olduğunuz şekilde yönetilirsiniz.”
Lütfen bunu abdeste, namaza, oruca ve de giyime bağlamayın. Hiç yağmur duası okumayanların ülkesine her gün rahmet yağıyor. Çıplak gezenlerin ülkesinde hiç deprem olmuyor; olsa da kimse ölmüyor! Sürekli içenler yazın başka ülkelere tatile, emekli olunca dünya turuna çıkıyorlar. Ne hikmetse paralarının bereketi hiç bitmiyor.
Çünkü rahmet ve bereket; dürüstlüğe, çalışıp üretene, haram yemeyene, yalan söylemeyene verilir. Oysa biz rahmeti bile kendimize değil, ölüye “Allah rahmet eylesin” diyerek ölmüş insana isteriz!
Korkaklık, pısırıklık, bedavadan aş ekmek… Dua ile yağmur olmaz dostlar.
Yaşamak ve yaşatmak cesaret ister, yürek ister, emek ister, bilim ister. İnsanca yaşamak ve yaşatmak istiyorsan öleceğini unutmayacaksın!