Olay biraz bilinçli, birazda kendiliğinden yani entel tabir ile spontane gelişti.
Torunlarla parkta dolaşıp evin önünde çamaşır makinesinden çıkan kasnaktan yapma sobamızın etrafında toplandık, ışıkları kapattık, cep telefonlarını kapattık. Sobanın üzerinde yaptığımız çayı, sobada yaptığımız patateslerle yerken torunlar sordu ben cevapladım. 
Bir de bu Z kuşağa zevzek, sorumsuz derler… Öyle sorular geldi ki. Biri çocukluğumun nasıl geçtiğini sordu, diğeri mesleğe neden ve nasıl başladığımı. Evi nasıl yaptırdığımı soranda oldu düğünümüzü, evliliğimizi sorgulayanda. Çocuklarımla ilişkilerimi soranda . 
Mesela; Ev ödevlerine yardım eder miydin ? dedi biri.  Almanya'da ev ödevi yok ki. Çocuklar çocukluklarını yaşar Almanya'da. Merak ve ilgi alanına göre yaşı büyüdükçe eğitim şekli belirlenir. 

Çocukluğumun ilk beş yılı amcamlarda geçti. Yaşlılardan babaannemi, biraz de anneannemi, dedemi gördüm. Kah anamla kah babamla genelde ise anasız babasız bir gurbet hayatım oldu benim.
Torunlar çok etkilendi ama inandılar mı bilmiyorum. Onlara ocak başı sohbetlerimizi anlatarak başladım hayatımı anlatmaya…

Yontma ağaçların arasına çamurla yapıştırılmış taşlar ve tahtadan bir evimiz vardı. 
Evde ne tandır ne de gaz lambası yoktu. 

Toplamda 4 odalı evimizin her odasında ocak başı vardı ama sadece bir odadaki ocak sürekli yanardı. Bu ocakta yemek pişer, bu ocakla yatak yorgan ısıtılır, bu ocağın ışından okuldan gelen abimler ve amcamın çocukları derslerini yapardı.
Odanın meyve kasası büyüklüğündeki penceresinde cam yoktu. Sarı bir kağıtla ninem tarafından kapatılır sürekli tamir edilirdi. 

Hava karardı mı tüm aile fertleri o odada toplanır. Bazen amcam maşa ile ritim tutar çocuklar oynar genellikle de ninem anlatır aile dinlerdi. 

Aklımda kalan ve en çok etkilendiğim hikâye, mübarek gecelerde Cuma akşamı gibi. Çukurca-Muratlı arasında türbesi bulunan Selim Dede, yatsı namazından sonra zil çala çala Kayabaşından köye iner, Karalan deresinden orada kabri bulunan Garip Dedeyi ziyaret eder. Sabah ezanından önce de yine zil çala çala kendi türbesine dönermiş. Ninem annesinin bunu gördüğünü söylerdi.  

Bu hikâye daha da etkileyici. Eskiden çok kar yağardı. Evin giriş kapısından tünel kazılıp karın içinden çıktığımızı çok iyi hatırlarım. İyide bu soğukta sobasız korumasız evlerde biz niye donmadık ölmedik, ya da hastalanmadık ?

Uyku saati gelince yüklükten yataklar çıkartılır ocak başında ısıtılır diğer odalara serilirdi. Biz çocuklar ninemle yatardık. Ninem, “ Şimdi kafanızı hiç çıkarmadan yatın uyuyun. Biraz sonra bacalardan tülüceler inecek odayı ısıtacak. Ancak kendilerinin görülmemesi lazım kendisini gören çocuğu yerlermiş. Kimseyi görmezlerse de evi sıcaklıkları ile ısıtırlarmış…  

Bana ayrılan yerim bitti ama hikâye baya devam etti. Torunlar saatlerce ne cep telefonuna baktı ne tablet istedi. İnsan kaç yaşında olursa olsun insani ilişki ister dostlar. Ana temamız budur. Ocak başı sohbetleri önemlidir. Siz de yapın !