Önümüzdeki 29 Ekim, Cumhuriyetimizin 100. Yılı. Önemli günlerin, yıl dönümleri, 10. yılı,  25. yılı, 50.yılı hele hele 100.yılı çok çok önemlidir. 

Cumhuriyetimizin 100 yaşına girmesine 10 gün kadar kaldı ama bizim ne hükümet ne muhalefet ne iş adamlarımız ne aydınlarımız ne sanatçılarımız kılını kıpırdatmıyor. 
Halk dersen, kimi İmamoğlu'na kızıyor zamları o yaptı diye kimi Kılıçdaroğlu'na gıcık ekonomiyi bozdu diye çoğunluk ise fakirlik eşittir cennet diye huri hesabı tutuyor… 

Her şeyi bırakın Cumhuriyet'e en çok sahip çıkması gereken kadın derneklerimizin bile gıkı çıkmıyor. Oysa Cumhuriyet en çok onların işine gelen bir sistemdir.
Örneğin kadını yok sayan zihniyetin hakim olduğu ülkelerde bir kadına, kıza yaşlı veya genç bir erkek tecavüz ederse tecavüze uğrayan kadın tecavüzcüsüyle evlendirilir ya da taşlanarak öldürülür. Kimse, 'kadının ya da kızın suçu ne' diye sormaz sorgulamaz. Çünkü kadın özellikle Tevrat'a göre mundar bir yaratıktır. 
Kadınlar, yatakta erkeğin, ağılda hayvanın, evde kayınpederin hizmetçisidir. Kadına insan hakkı veren ilk ve tek peygamber Hz. Muhammet'tir. Ancak binlerce yıllık geleneği silmek kolay değildir. Yani Kuran'a ve Peygambere rağmen bazı gelenekler değişmemiştir.

Ataerkil bir millet olmamıza rağmen biz Türklerde tek evlilik vardır ve evi, obayı, sarayı kadın ile erkek yönetir. Fakat Arap emperyalizmi ile bizde kadını zaman içinde dışlayarak yok saydık.  
Daha düne kadar yani 100 yıl öncesine kadar kadının, kızın, işçinin köylünün hiçbir hakkı yoktu.  Ülkeyi 'soylular' yönetirdi.  Yönetenler soylu ise yönetilenler soysuz mu oluyor? Maalesef öyle görünüyordu. Yönetenler yönettiklerine, “kullarım” diyordu. Bir dakika ya hani biz Müslüman olmuştuk. Hani ancak Allah'a kulluk ederdik…

'Soyluların' çökerttiği ülkemde ne toprak kaldı. Ne onur ne gurur. Soylular, har bulup harman savururken garip guruba açlık ve sefalet içindeyken. İnançlı bir yörük evladı çıkıp bu çöküşe, “DUR” dedi.
57 yıllık ömrünün çoğunu savaş meydanlarında çarpışarak geçirdi. Akşam olup silahlar sustuğunda, o mum ışığında Kuran'ın ilk emrine uyarak okudu. Hem de 3 - 4 bin kitap okudu, kitap yazdı. Tüm sistemleri irdeledi. Halkına en uygun sistemin Cumhuriyet olduğunu tespit ederek, çöken ülkesinin küllerinden yepyeni bir devlet kurdu.
Yeni devlette soylular ve soysuzlar yoktu. Yeni devlette halk vardı. Artık, İslam köylü Çoban Sülo isterse çalışıp okuyarak her şey hatta başbakan / cumhurbaşkanı bile olabilecekti. Meraller parti kurabilecekti. Nasıl ki Hz. Muhammed karısı Aişe'yi alıp deve güreşlerine gidiyorsa, kadınlar camide Hz Ömer'i eleştirebiliyorsa, Hayme Analar çadır yönetiyorsa. Artık Türk kadınları kızları, köylüsü, işçisi maraba değil kul değil efendi olacak eskisi gibi insandan sayılacaktı.

Atatürk demek Cumhuriyet demek, Cumhuriyet demek Çiftçi Menderes'in başbakan olması, Şair Ecevit'in başbakan olabilmesi, Ayşelerin Fatmaların şair, doktor, profesör olabilmesi demekti. Şahitliği bile kabul edilmeyen, aşağılanan kadınların hakim, savcı olabilmesi demekti.
Daha dün yüz yıl önce sayımlarda öküz kadar değeri olmayan analarımız, bacılarımız kızlarımız, artık Hz. Muhammed'in ilk eşi Hz. Hatice gibi tüccar olabilecekti. 

Atatürk demek Cumhuriyet demek, Cumhuriyet özgürlük, fırsat eşitliği, demek. 
Taşlanmak istemiyorsan, dedenle, tecavüzcünle, sabi bir veletle evlendirilmek istemiyorsan, soyluların yönettiği soysuzlardan olmak istemiyorsan, Allah'tan başkasına kul olmam diyorsan, ben insanım bireyim, onurluyum gururluyum, kimsenin boyunduruğu altına giremem diyorsan Cumhuriyetine sahip çıkacaksın. Unutma ki bugün kıpırdatmadığın o kılını bile cumhuriyete borçlusun.