Hayatımda hiç bu kadar korkmamışımdır herhâlde. Çalıştığım bölge, Hollanda Belçika sınırı. Hollanda’da uyuşturucu serbest, Almanya’da yasak. Gümrük olmadığı için denetim yapmak güç ama sınır polisinin sınırsız görev alanı var ve isterse sizi evinize kadar takip edip evinizde bile arama yetkisi var. Kömür bölgesi olduğu için ithal işçilerin yoğun olarak kaldığı sınır bölgesinde bar, pavyon oldukça bol ve sık sık da uyuşturucu çeteleri arasında çatışma çıkar; cinayetler olur. Birkaç defa mafya liderleri ile görüşmüşlüğüm var. Adları bende saklı kalmak şartı ile röportaj verenler, kimin kimi öldürdüğünü anlatanlar oldu. Terör örgütü ile birkaç defa başım belaya girdi. İki marketi olan bir güneydoğulu, örgüte kaynak sağlamak için Türkiye’de bir bavul dolusu belediye otobüsü bileti bastırmış; yarı fiyatına satıyormuş. Duydum, haber yaptım. Adamın iki marketi kapatıldı ağır bir ceza aldı. Peşime kiralık birini takmışlar. 3 defa oturduğum ev kundaklandı Allah'tan yanmadan kendiliğinden sönmüş. Polis ya yabancı düşmanlığı ya da Türkiye’deki terör örgütü olabilir dedi geçti. Söz konusu yabancılar ise öyle derinlemesine bir soruşturma yapmazlardı zaten. Ölen öldüğüyle kalırdı genelde. Geçen haftaki köşemizde değinmiştik. Uğur Mumcu ve Uğur Dündar idolüm olduğunu. Yaşım genç, gözüm kara, meslek uğruna yapmayacağım yok. Şimdi olsa asla cesaret edemezdim herhalde. Maceradan maceraya koştuğumuz mesleğin ilk yıllarında gençliğin de verdiği cahil cesareti ile girmediğimiz delik kalmadı. Tüm bunların bedelini ise babamdan sürekli fırça yiyerek yıllar geçerken çoluk çocuk sahibi olduk. Çocuklar büyümeye başladı. Almanya’da bir tarafta dazlaklar, diğer tarafta terör örgütü ara sıra da olsa başımızı belaya sokup duruyoruz. Doksanlı yılların sonlarına doğruydu. Türk asıllı birinin kafa kesilmiş; kırk yerinden bıçaklanmış. Terör örgütünün işi mi, namus cinayeti mi, dazların yabancı düşmanlığı ile alakalı mı bilmiyoruz. Elimdeki bu tehlikeli haberle birlikte bir tehlikeli haber daha geldi. Kendini tüccar olarak tanıtan biri, birbirine benzer hikâyelerle Almanyalı, Hollandalı Türkleri 10 milyon Mark dolandırmış. Hürriyet Gazetesi iki üç günde bir, benzeri haberler çıkarıyor. İller ayrı hikayeler aynı… Benzeri bir ihbar benim bölgemden geldi. Almanya’nın Hollanda sınırındaki ilçelerinden birinde yine bir Türk vatandaşı sahte mücevherlerle dolandırılmış. Ancak adamın Hollanda’daki akrabalarının birinin düğününde video görüntülerinde tanımış. Kaseti de bana getirdi. Haber bomba gibi patlayacak ama adamın arkası varsa biz ne yaparız bilemem. Elimde iki tehlikeli dosya üzerinde araştırma yaparken, Köln Büro amirimizde sık sık uyarılarda bulunuyor. Örgüt elemanlarının oturduğu gettolarda dolaşmayın, bilmediğiniz insanlara kapıları açmayın, kahvede otururken sırtınızı duvara verin gibi…. Zemin kattaki evimizin kapısı çalmış. Ben çalışma odamda düğün kasetinden sahte mücevherci adamın fotoğrafını alıp Photoshop’la düzeltmeye çalışıyorum. Bir taraftan da kesik baş cinayeti ile ihbarları değerlendiriyor, soruşturuyorum. İkizler daha küçücüktü, “Baba kapıda çok korkunç bir adam var. Bir şeyler diyor” diye korkuyla yanıma geldiler. “Eyvah beklenen oldu” deyip korkarak fırladım. Kapının solundaki saklı bölmeden sopayı sol elime alıp sağ elimle kapıyı araladım. Meymenetsiz , katil kılıklı biri tedirgin bekliyor ! Korktuğumu belli etmemeye çalışarak, “Kimsin lan sen ne arıyorsun kapıma nasıl geliyorsun” falan dedim. Adamın tedirginliği daha da arttı , bir elini arka cebine attı. Ya silah var ya bıçak… Ben daha çok bağırmaya başladım. Komşular duyar polis çağırır belki… kimsin sen nasıl evime gelirsin saçma sapan sözlerle bağırıyorum. Adam da bana bir şeyler diyor ikimizde birbirimizi anlamadan bağrışıyoruz. Bir ara adam, “Türk Danış Yetkilisi…. Bey… dedi. Yabancılar dairesi başkanı ….. Bey… dedi. Allah Allah, katil bunları niye telaffuz etsin ki ? Ben sakinleştim. Adam merdivenlerden çıktı bana yaklaştı. Arka cebinden bir kâğıt çıkardı. El yazısı ile yazılmış. ‘Mustafa bey adım şu, soyadım bu. Kekemeyim. Türkler için Türkiye’den özel hoca getirtmek ve kurs açtırmak istiyoruz. Sayımızın artması konsolosluğun bize yardımcı olması için bir haber yaparsanız işimiz kolaylaşacak. Beni size Türk Danış'dan Mehmet bey ile Yabancılar dairesinden başkan yardımcısı Abdurrahman bey gönderdiler.' Yazıyordu. Ben hayatımda hiç bu kadar korkmadım. Bu kadar rezil ve mahcup olmadım. Zavallı kekemeden yüzerce kez özür diledim. Bu olay aklıma geldikçe de hala utanırım. Zan, ön yargı bu kadar kötü dostlar….