Büyük şehirlerimiz yaşanmaz oldu.
Trafik, pahalılık, kargaşa… Zenginler ve fakirler, ultra binalar ve varoşlar ince hatlarla birbirinden ayrılmış. Biri yiyor, diğeri bakıyor.

Yıllarca ucuz işçi sorununu çözmek için köyleri yaşanmaz hale getirip insanları köyden kente göçe zorlayanlar, diğer taraftan kentsel dönüşüm adı altında varoşları yıkıp yerine ultra lüks AVM’ler ve gökdelenler inşa ediyor.

Günümüz şehirlerinde bırakın fakir fukarayı, zenginler bile yaşamak istemiyor. Zamanında köyünü terk edip büyük şehirlere gidenlerin bile artık yaşanılabilir bir köyü kalmadı.

Devletin tüm yatırımları şehirlere yönelince köylere yatırım yapılmadı. Sosyal hayat yok, yol yok… Zırt pırt elektrikler kesilir, sular kesilir, internet gider, okullar virane. Köyün tek sağlam ve modern binası alttan ısıtmalı camiler. Oralarda da maaş alan bir kadro var, imam yok. Birkaç ihtiyar var ama cemaat yok.

Atatürk, yeni cumhuriyette kalkınmayı köylerden başlatmış. Köy enstitülerini eski filmlerden görüyor ya da aklı başındakiler araştırıp okuyarak öğreniyor. Köylerde okuma yazmanın yanında herkese kabiliyeti doğrultusunda bir meslek öğretilmiş. Eğitim, bilim ve teknoloji en ücra köşelere kadar ulaştırılmaya çalışılmış.

Köylüler toprak sahibi edilmiş. Profesyonel çiftçilik için ülkede traktör üretimine bile başlanmış. Ama ağalar maraba, fabrikalar ucuz işçi bulmakta sıkıntı yaşamaya başlamış. Kendisi de bir toprak ağası olan Adnan Menderes iktidara gelir gelmez, ilk yaptığı iş köy enstitülerini kapatmak olmuş. Ardından, cumhuriyetin açtığı devlete ait traktör fabrikası başta olmak üzere devlet fabrikalarını kapatmış.

Yıllar sonra, 70’lerin başında iktidara gelen Bülent Ecevit, Köy Kent Projesi ile yeni bir program başlatmış. Şehirde istihdam ve altyapı yatırımları çok maliyetli iken köylerde çok az bir maliyetle istihdam sağlanabiliyor, altyapı masrafları çok daha düşük oluyor, üstelik şehirlere göçü durduruyordu. Ama bu proje de malumunuz, Demirel ile başlamadan bitti.

Günümüz Türkiye’sinde İstanbul’un resmi nüfusu 15 milyon civarında. 15 milyon da kayıt dışı olanlarla birlikte toplam 30 milyon kişi sıkış tepiş yaşıyor. Koca ülke birkaç büyük kente bağımlı hale geldi.

Deprem gerçeği ortaya çıkarsa zaten bittik. Peki savaş durumunda, afet durumunda ne olacak? İçi boşaltılmış köylerimiz ellere yar olacak. Birkaç kişinin yaşadığı mezralarda insanlar açlıktan ölecek. Kanla alınan bu topraklar, kansızca ellerin olacak.

Oysa çözüm o kadar basit ki…

İster kendi evladımız Atatürk’ün yolundan gidin, ister Amerika, Rusya ve Avrupa ülkelerindeki köylere bir bakın. Köyü kente bağlayan kaliteli bir yol… Köyde sağlam bir altyapı, okulu, camisi, sağlık ocağı ile bağımsız akıllı köy projeleri… Yaşanılabilir köyler inşa ederek üretimi artırır, huzuru bulur, doğduğumuz topraklarda musmutlu yaşarız.

Çare, çok çok uzun vadeli ve hiçbir zaman gerçekleşmeyecek kentsel dönüşüm değil; tüm ülke topraklarını sahipsiz bırakmayacak köysel dönüşümdür. Bunun için de zengine değil, insana hizmet edecek siyasilere ihtiyacımız var.

Halka ve Hakka hizmet edecek siyasileri çıkarmak için ihtiyacımız olan tek şey; damarlarımızdaki bağımsızlık ve özgürlükçü Türk kanıdır, vesselam.