DAVET

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim!

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benzeyen toprak,bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim. Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hürve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim!

(Nazım Hikmet)

Sanat sever misiniz ?

Mesela resim yapar mısınız, heykel yapar mısınız, beste yapar mısınız, şiir yazar mısınız, film çeker misiniz, roman yazar mısınız...? Herkes sanatçı olacak diye bir şey yok elbet. Peki sanatçıya değer verir misiniz? Sanata ve sanatçıya değer veren insanlar, duyarlı insanlardır. Duyarlı insan; doğaya, çevreye, kendine zarar vermez. Sanata ve sanatçıya değer vermeyen insanlar; duyarsız, umarsız insanlardır. İçinde insan sevgisi de yoktur doğa sevgisi de. İçinde sevgi olmayan insanlar, başta kendine olmak üzere çevrelerindeki her şeye de zarar veren insanlardır. İnsan, çiçeğe bakar, güzelliğine hayran kalır. Nasıl olur da aynı topaktan, aynı yağmurdan, aynı güneşten beslenen bir tohum, kıpkırmızı bir gül olur ? Bütün çiçekler kırmızı olsa ne ala. Ama çiçekler bin bir renklidir. Yeryüzünde binlerce çeşit bitkinin kaynağı; toprak, su ve güneş ise bu farklılık nasıl oluyor?

Peki bütün bitkiler aynı olsaydı, çiçekler tek renk, fidanlar tek tip, sıkıcı olmaz mıydı ?Bitkileri farklı kılan tohum ise tohum nereden geldi? Neden bir tohumdan koca bir ağaç olurken her ağacın meyvesi farklı ? Çiçekler bir güzel, fidanlar ayrı güzel, yetmemiş bir de dereler, çaylar, ırmaklar, göletler, denizler deryalar var. Dışı ayrı güzel, içi ayrı güzel. Ya gökyüzü… Yıldızlar, ay, güneş görebildiklerimiz. Ya göremediklerimiz! Hayvanlara ne demeli, göremeyeceğimiz kadar küçük böcekler, on kat büyüğümüz, filler, balinalar... Binbir çeşit öten kuşlar… Ve İnsan…

Tüm bunlara tepeden bakan insan, İnsan; düşünür, sorgular, hayal eder, üretir, hükmeder. Kimi yaratılmış ne varsa zarar verir. Gülleri dalından koparır, kuşları havada vurur. Balıkları nefessiz bırakarak öldürür. Koyunu, kuzuyu, ineği, deveyi keserek, kanını akıtarak öldürür.Yemyeşil çimleri, çöpü, deryaları akıttığı zehri ile, kirletir. İnsan kendi türüne de zarar verir. “Benim dinime inanmıyorsa katli vaciptir” diyen insandır. Onun dinine inanman yetmez. Daha bunun mezhebi var, tarikatı var, cemaati var. Kendi yarattığı ırkçılıktan yola çıkan insan; kendi ırkından olmayanı da öldürür, işkence eder, sömürür… Yetmez, kendi partisinden olmayanı da katli vaciptir diye gören insandır. Atatürk “ Her şey olabilirsiniz ama sanatçı asla” demiş. Kendisi bir sanatçı olmasa da, insan öldürmek için eğitim görmüş bir asker olsa da, sanata ve sanatçıya saygılı olan Atatürk; sanatçının sonradan olma değil, anadan doğma kabiliyeti olan insana ve onu yaratana saygılıdır. Sanatçı; sıradan bir resim yapmaz, yaptığı resme anlam yükler, yaptığı heykele anlam yükler, mesaj verir, şarkı yazmak bestelemek ben yaptım demekle olmaz. İlhamla olur. Ona o kabiliyeti o ilhamı veren kimdir dersiniz ?

Sıradan insanın gözünün gönlünün açılmasını, sorgulamasını, düşünmesini sağlayan sanatçıların baş düşmanı, insanı kendine kul yapan sömürgecilerdir.Bu yüzden sanatçılar her zaman egemenlerin baş düşmanıdır. Sözde ırkçı Türkçü, vatanseverlerin, Vatan haini gominist diye süründürdükleri Nazım Hikmet’in şu şiirine bir bakın. Bu dizeleri yazan nasıl Türklüğe, inanca saygısızlık yapar ki. Bir dünya düşünün Nazım gibi. Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine. Yani, Koca Yayla'daki kayın, çam ve meşe ağaçları gibi. Üç tepeler'deki çiçekli yayla gibi. Her insanın bir rengi, bir düşüncesi, bir görüşü, bir kabiliyeti olsun. Binbir çeşit insan bir arada kardeşçe yaşasın. Sevsin, saysın; katliamlar, güçler olmasın. Hasret bitsin.Bir dünya düşünün, içinde insanlar insanca yaşayıp sevsin sevilsin !