Ulu Bilgin İbn-i Sina şuna benzer cümleler ile eseri Kitab-ül Şifa’da okuyuculara hitap eder: “Zıddın zıddının zıtlıkla zıtlanmasının zıta zıt zıtlanmayı zıtlayıp zıtlayarak zıtlı zıtı…” Gülmek için bir espri olduğu belli. Zaten felsefe ve ilim ve siyaset alanında sınırları genişleten zatların mizah yoksunu olduklarını beklemek anlayışsız bir yaklaşım olur.

Aslında anlatı düşündürücü. Gerçekten birbiriyle çelişmeyen çelişkiler zaman kesitinden geçiyoruz.

Nasıl mı? Örneğin cumhuriyeti inanç ile çelişir algılamak isteyenler maalesef mevcut. Örneğin lâik kelimesinin İslam ile çeliştiğine inanmak isteyenler yine mevcut.

Lâik ne demek? Cidden; ne demek?

Lâik demek ülkenin otoritesi olan devletin her inanca eşit mesafede olması demektir. Tıpkı Hz. Peygamberler’in yeryüzünde yaşadıkları zamanlardaki gibi. Onlar’ın yönlendirmeleriyle teşkilat olan devletler sınırları dahilinde yaşayan ve farklı inançlara sahip insanları aynı mahkemelerde, aynı yasalar ile yargılıyor ve insani eşitlik vurgusu yapıyordu. İşte bu lâikliktir. Devlet, bünyesinde ki her inanca eşit mesafededir.

Lâiklik Şeriat karşıtlığı değildir. Şeriat bir devlet yönetme biçimi değildir. Şeriat inanan kulun yalnızca sadece Yaradan’la arasındaki bağdır. Şeriat devletleri yöneten insanların imzalarıyla kurulacak ya da ilan edilecek bir mertebe değildir. Kişi ve Allah arasındadır. Ve bu bağlamda Şeriat zaten vardır.

Sarsılarak gözlemlenen bir durum: Cumhuriyetin Türk’ün karakterine en uygun devlet yönetim biçimi olduğunu savunanların, Filistin’de yaşanan katliama karşı duruş sergileyememesini isteyenler var. Filistin ile ilgili yaptığımız gösteri alanlarına girişte Atatürk görsellerini alıp el koyan güvenlik bile mevcut. Yani Suudistan’ın yaptığının aynısı. Çünkü birileri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve onun üstün çabalarıyla kurulan cumhuriyetin yolundan gidenlerin Filistin’deki vahşete tepkisiz olmadığını kabullenmek istemiyor. Bu sebeple onbinlerce Türk’ün olduğu meydanlarda Filistin Bayrakları’nın yanında Atatürk resimleri göremiyoruz.

Yahu Filistin’deki kıyıma bütün Dünya tepkili zaten. Cumhuriyetçilik nasıl olur da Filistin Davası’nı sahiplenmeye bir engel teşkil eder? Bu mümkün değil. İşte bir çelişkisiz çelişki daha.

Filistin destekçisi aktivistlerin cumhuriyeti görmezden gelir tavırları yaralayıcı.

Filistin’de olanlar bizi bir farklı etkiliyor. Çünkü sonuçta bizler yaklaşık 400 sene boyunca Filistin ile aynı devlettik. Filistin ve Türk uzun süre aynı sınırlar içinde bulundu. Bölgedeki ahlak yoksunu imansız otorite Filistin’de taş üstünde taş bırakmasa dahi; Türkiye Cumhuriyeti yaşadıkça Filistin öldürülemeyecektir. Umarız Yitzhak Herzog, Binyamin Netenyahu, Vladimr Putin gibi yüzbinlerin canına kast etmiş cani canavarlar uluslararası mahkemelerde yargılanıp hüküm giysinler.

İslam’ı üstün inanç yapan unsurlardan belki de en örnek alınası olan; gayrimüslimlerin ibadet hakkının sağlanması ülküsünde olmasıdır. Hz. Peygamberimiz’in Allah’ın Ayetleri’ni insanlığa naklettiği devirde böylesi bir eşitlikçi yaklaşım hayallerin bile ötesindedir. Bütün Dünya inancı bahane ederek birbirinin kutsalına saldırırken İslam olamaz olarak görülenin olurlanmasını emretmiştir ve çoğunluk ile azınlığında hakkının gözetilmesini tembihlemiştir. İnanç savaş sebebi olamaz. İnanç barışa sevk eder, dostluğa, kardeşliğe çağırır inananları. Kutsal Metinler’de çatışma konulu Ayetler’e odaklananların

aynı Kutsal Kitaplar’ın barış, huzur, refah, güven, birliktelik gibi konularda neler anlattığına da dikkat etmeleri önemlidir.

Devlet dinin bekçisi değildir. İnancın muhafızı; kulun hür iman, vicdan ve iradesidir. Göz ardı edilemeyecek gerçeklerden biri de şudur: Dini teşkilatlandıran devletlerin insanlığa ve Dünya’ya zararlı oldukları görülür. Örnek; İsrail, Vatikan, Suudistan, İran… daha sayamasak iyi olur. Hatta hiç sayamasak daha iyi olur.

Birbirine zıt olmayanların zıtlaştırıldığı bir haldeyiz. Muhafazakar yenilikçilik. Yani yenilikçiliği muhafaza etmenin peşinde olmak. Neden inanç çağdaşlığın, ilmin-fenin-sanatın, ilericiliğin sebebi olmasın ki? Gericilik uzun vadede inanca yapılabilecek en büyük kötülük olarak görülebilir. Dünya’yı peşine takıp sırtlayan ve yarını şekillendirmesi gereken; inançtır. Bugünümüze ve yarınımıza ışık tutan pek çok alim yetiştirmiş olan İslam İnancı’nın tarihine baktığımızda akıllarda şu soru oluşuyor: Öyleyse şimdi niye geleceği bugüne getiren biz olmuyoruz? Niye Japonya’yı, ABD’yi, Almanya’yı imrenmek zorunda bırakılıyoruz? Topkapı Sarayı Kutsal Emanetler Hazinesi Odası’nda 7/24 Kuran-ı Kerim okuyoruz da neden Ay’da Allah’ın Kitabı’nı okumuyoruz? Hiç mi utanç duymuyoruz geri kalmışlıktan? Geri kaldık diye gericiliği savunan bir zihniyet peyda oldu. “Zaten geri kaldık, bari geri kalmışlık iyi bir şeymiş gibi gösterelim. Belki tutar.”

Bu diyarın olayı “kim doğru, kim yanlış?” değil. Bu diyarda durum artık “kim yanlış, kim daha yanlış?”