Hafta sonu tatili için üniversiteli kızlarını da alarak köylerine gelen genç çift, İnegöl yolundan gelip Domaniç’ten Çukurca istikametine döndüklerinde, genç kız Çakıl’dan, Ilıcaksu’dan, Muratlı’dan geçerken hep aynı eleştirileri yapıyordu:
“BU YOLLAR ÇOK DAR. OLASI BİR FELAKETTE İNSANLAR YARDIM ULAŞMADIĞI İÇİN ÖLÜR…”
Koca köy göç nedeniyle boşalmıştı. Bir zamanlar okulda zilin çalmasıyla çığlıklarla teneffüse koşan çocuklar artık yoktu. Koskoca köyde birkaç ihtiyar ve birkaç emekli kalmıştı.
Yaşlı kadın, bugün yarın ilk doğumunu yapacak ineği için tedirgindi. Sürekli ahıra inip kontrol ediyordu. Araba sesini duyar duymaz ahırdan fırladı. “Torunum geliyor!” diye nefes nefese avluya çıktığında, araçtan inen torunu ile kucaklaşıverdiler.
Yıllarca bir torunu olması için dualar etmiş, oğlu ve gelininin tedavileri için kaç koyun, kaç inek satmıştı. Nihayet dualar kabul olmuş, tedaviler sonuç vermiş ve güzeller güzeli bir torunu olmuştu.
Şehirde doğup büyüyen ama baba evine, köyüne aşık genç kız, ileride köyüne yerleşecek; tüm köy yollarını genişletecek, köy okullarının yeniden açılması için çalışacak, eskisi gibi her köyde bir sağlık ocağı olması için mücadele edecek, köylerde kullanılabilir, depreme dayanıklı, sağlam evler yapacak ve “köye dönüş projesi”ni hayata geçirerek yaşanılabilir köyler için mücadele edecekti.
Akşam saat geç olmuştu. Sobaya yeni odunlar atılmış, yataklar serilmişti. Hafif yağan yağmur, şimşek çakmasıyla artmış; tam o anda yine elektrikler gitmişti ki ahırdan gelen seslerden tedirgin olan yaşlı kadın, “İnek doğuruyor!” diyerek el fenerini alıp ahıra giderken torunu da peşinden gitti.
Gaz lambasıyla ahırı kontrol eden yaşlı kadın, hayvanların bakışlarından tedirgin oldu. Ya bir şey olmuştu ya da olacaktı…
Şiddetli bir gürültüyle sarsıntının ardından ahırın yaşlı duvarları çöküverdi. Doğum yapacak inek taşların altında kalarak acı acı meleyip can verdi. Nine ve torun yaşıyordu ama zifiri karanlıkta çaresiz kalakalmışlardı. Yamaçtaki evleri dereye doğru göçmüş, derinlerden gelen “Yardım edin!” sesleri de artık kesilmişti.
Bölgede meydana gelen depremde her yer yerle bir olmuştu. Domaniç Orman İşletmesi arasözleri, Domaniç ve Çukurca itfaiyeleri, kepçeler, iş makineleri hemen seferber edilmişti ancak ne ilçenin tek ambulansı ne de hastanesi hiçbir yere yetemiyordu!
Keşkeler havalarda uçuşuyor; yaşayanlar, yaralılarına ve ölülerine ulaşamıyordu.
Keşke köy yolları zamanında genişletilseydi...
Keşke köyde acil eylem ekipleri olsaydı...
Keşke köyde bağımsız jeneratörler zamanında yapılsaydı...
Keşke, keşke, keşke...
Kimi “Dedemin evi” deyip eski evini yıktırmadı.
Kimi “Bu muhtar zamanında olmaz” dedi.
Kimi siyaseten her şeye muhalif oldu.
Kimi üç kuruşun hesabını yaparak yoldan bir metre geri çekilmedi.
İşte o gün geldi… Deprem oldu.
Bunca can ve mal kaybının nedeni ne Allah’tı, ne siyasilerdi, ne de depremdi.
Deprem sonrasını akledemeyenlerin cehaleti yüzünden bir basit olağan felaket daha kıyametimiz oldu — ya da olacak!