Atatürk diyor ki: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.”

Türklük tek bir ırka dayanan etnik bir tanım değildir. Binlerce yıldır var olan Türkler; Yörük, Manav, Türkmen, Turanaid gibi çok farklı adlarla anılmıştır. Lazı, Çerkezi, Kürdü bünyesinde barındıran Türk kavramı; ırksal bir tanımdan çok daha geniş, daha kapsayıcı bir kavramdır.

Daha dün birkaç İngiliz ve Avrupalının kurduğu Amerika’da bile insanlar kendilerini “Amerikalı” diye tanımlarken, onlarca farklı ırktan türemiş Cermenler kendilerini “Alman” diye tanımlarken bizim de kendimizi “Türk” diye tanımlamamızda ne sakınca olabilir? Fakat nedense birilerinin Türklükle bir sorunu olacak ki bu konu sürekli ısıtılıp önümüze konuluyor. Öte yandan, günümüz dünyasında safkan bir ırka mensup bir millet de zaten yoktur.

Biz Çin’den kopup gelmişiz, hiç mi Çinlilerle akrabalığımız yok? Yüzlerce yıl Kürtlerle yaşamışız, hiç mi Kürt akrabamız yok? Araplarla onlarca yıl savaşmış, karşılıklı cariye ve köle ilişkilerimiz olmuş; hiç mi Araplarla akrabalığımız yok? Bizans’la savaşlarımızda bile onlarca evlilik ilişkimiz var. Batıya ilk göç eden Türklerin Macaristan Türkleri olduğunu biliyoruz. Bunların hâlâ safkan Türk olduğuna kim inanır?

Çok fazla uzatmaya gerek yok. Yüz binlerce yıldır kimler kimlerle beraber olmuş, kimlerle kan bağımız var tam olarak bilemeyeceğimiz gibi, bugün de saf çizgiler çizmek imkânsızdır.

Müslüman Araplar ile Komünistler ırkçılığı reddeder. Müslüman Araplar ümmetçiliği, Komünistler ise dünya insanlığını savunurlar. Dünya barışı adına ırkların ve ülkeler arası savaşların olmadığı, ırksız bir dünya kulağa hoş gelse de her iki ideoloji de dünyada bir başarı sağlayamamıştır.

Uzun lafın kısası; nasıl ki her coğrafyanın, her dağın kendine has endemik bir bitkisi varsa ve bu endemik bitkiler değerliyse, insanların da yaşadıkları coğrafya şartlarına göre sosyolojik ve biyolojik farklılıkları vardır. Bu farklılıklar onların kaderi olduğu kadar değeridir de. Tüm farklılıklarımıza rağmen barışçıl yaşamın çözümü ise Nazım Hikmet’in şu dizelerinde dile getirilmiştir:
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür,
Ve bir orman gibi kardeşçesine.”

Dikene düşen gülü, bize düşen Türk’ü korumaktır.

İşte tam bu noktada yine büyük Atatürk der ki: “Türk çocuğu ecdadını aradıkça büyüyecektir.”

O ecdat ki; Ertuğrul’dur, Alpman’dır, Alparslan’dır, Oğuz’dur, kahramanlarımızdır, gazilerimizdir.

Bağımsızlığını kaybetmiş bir ülkede Cuma namazı bile kılınmaz. Bizi tarih boyunca başkalarının boyunduruğu altında ezdirmeden yaşatan kim varsa onları yâd etmek, onlardan feyz almak bizim asıl görevimizdir. Nasıl ki son devletimizin kurucusu Atatürk’e Türk olan herkes sahip çıkmak zorundaysa, bize emanet edilen Hayme Ana’yı anmak ve yaşatmak da bir Domaniçli olarak öncelikle bize düşmektedir.

Kayı Türkleri başta olmak üzere tüm Türkleri ve Türk dostlarını 7 Eylül Pazar günü Domaniç Çarşamba Köyü’ndeki Hayme Ana Türbesi’ne davet ediyor, törenlere sahip çıkmalarını bekliyoruz!