Medeni olalım, teknolojiye ayak uyduralım derken bütün değerlerimizi kaybediyoruz aslında. Örfümüzden, adetimizden, geleneğimizden kopuyoruz. Yozlaşıyoruz gitgide. Kısacası medeniyet ve teknoloji bizleri yalnızlaştırıp ben diyeyim Robinson, sizler deyin Hz. Ebu Zer olmaya doğru sürüklüyor. Medeniyet kavramından söz açılmışken, medeniyetlerin beşiği orta doğudur. Batı ülkeleri -medeniyeti- doğudan almışlardır aslında. Medeniyet kentleşme, şehirleşme kelimesinden türemiş bir sözcüktür. Yesrib’in yeni adı yani Medine'den türeyip medeniyet adı altında anlam bulmuştur. Kısacası medeniyet, toplu yaşamda kurallar dizinidir, çünkü toplu yaşamın olmazsa olmazı kurallar ve kaidelerdir. Doğu yaşanmış en eski uygarlıkların beşiğidir. Batı ise akıp giden zaman aralığında yeni keşfedilmiş coğrafyalar ve medeniyet götürülmüş uygarlıklar diyarıdır. Medeni ve modern toplumlar, doğuda var olan gelenekleri ve görenekleri, töreleri ve adetleri yazı ile kanunlaştırıp doğuya göre daha bir medeni olmuşlardır. En sade bir dille kendi Anayasalarını oluşturmuşlardır. Ammavelakin yukarıda da belirttiğim gibi batı uygarlıklarında yazıya dökülen 'medeniyet', doğu uygarlıklarında zamanlar gerisinde örf, adet ve gelenekler olarak zaten yaşamaktaydı. Teknoloji ise insanlara hizmet aracı olarak icat edilmiş fakat günümüz dünyasında insanlar, kendi icat ettikleri teknolojinin esiri oluverdi. Bu yazımda medeniyetten ziyade geçen hafta yazdığım tarihi değer idraki başlıklı yazımda gelenek kavramı üzerinden bizlerin, Domaniçliler ve ülke olarak kaybedişlerimize değinmek istiyorum. Kaybedişlerimiz... Örfümüz adetimiz ve benzeri birçok güzel geleneğimiz. Geçen haftada belirtmiştim. Neydi gelenek? Yaşatıldığı yörenin dili, kültürü, rengi olan halkın beklentilerinin simgeleşmiş biçimiydi. Bir kuşaktan ötekine geçerken toplumun maddi olmayan kültürünü, maneviyatını temsil eden inançlarının, değerlerinin göstergesiydi. Toplumların folklorik, sosyolojik, dinî boyutlarıyla sürekliliği ifade eden değerler zinciriydi gelenek. Kim ne derse desin, insanoğlu zaman ve koşullardan güçlü değil. Bunun adına medeni olmak veya teknolojinin gereksimi de desek hep kaybedişler yaşıyoruz. Bu kaybedişleri örneklendirmek çok basit aslında. Ekin zamanı tüm köylü birleşip hiç bir köylünün ekini bitmeden harmandan kalkmaz, son komşunun harmanı bittiğinde hep birlikte harmandan kalkarlardı. Bu arada 'harmandan kalkmak' deyimi hasat zamanını bitirmek anlamındadır. Onlarca hatta yüzlercesi ile bu örnekleri çoğaltmak mümkün aslında. Asıl değinmek istediğim kaybolan bir değerimiz ise: Bizler eskiden kocaman kocaman aileler iken sonrasında çekirdek aile ve günümüzde ise aile kavramından uzaklaşıp, bireysel birer bireyler oluşumuz. Hiç birimizin akrabalık hukukuna riayet ettiğini göremez olduk. En üzücü olan ise gençlerimizin sıradan bir arkadaşa veya bir cep telefonu alışkanlığına ailesini, akrabasını tercih eder olması. İşte bu bizlerin en büyük kaybı. Uzun lafın kısası bizler o kadar güzel alışkanlıklarımızı, örflerimizi, adetlerimizi, geleneklerimizi medeniyete, teknolojiye, zamana ve koşullara teslim edip yok oluşlarını izlemek ile yetiniyoruz. Geçmişten gelen ve bizi biz yapan gelenek, örf ve adetlerimize sahip çıkmaz isek, gelecek yüzyıllar, tarih yalnızlaşan insanların, ne olduğunu anlamadıkları bir boşlukta psikolojik buhranlarını yazacaktır. Yalnızlık Allah'a mahsustur. İnsanoğlu sosyal bir varlıktır. Onun İçindir ki; Gelenek ve göreneklerimize sahip çıkıp geleceğimiz olan gençleri medeniyetin ve teknolojinin esiri yapmamaya gayret edelim. Kalın sağlıcakla.