100 yıl… Yazılı tarihimiz olan 3.500 yıldan bir yüzyıl… Vatandaşın seçtiklerine yönetimi emanet etmeyi anlayıp uygulamaya başlamasından beridir 100 sene geçti.

Bundan evvel devlet bir ailenin malıydı. Babadan oğula devletin aidiyeti geçerdi… 

Vatandaş akıllı olsundu… 

Bu sistemi Avrupa'da en erken alaşağı eden uluslardan biri oluşumuz Türk Uygarlığı'nın mertebesi hakkında net bilgi sunmaktadır diye düşünmekte haksız olunmaz. Monarşiyi ve yani saltanatı bertaraf ederek Cumhuriyet'in hükmünde devlet idaresini benimseyerek sandıklarla, oy pusulalarıyla, mitinglerle, bazen gergin, bazen coşkulu bir biçimde yöneticilerimizi tayin ediyoruz.

Malın babadan oğula mirasına tamam. Ve ancak devletin bir babadan bir oğula miras olması kabul edilemez bir kaosun daniskasıdır. Çünkü Türk Devleti tüm Türkler'e aittir.

Gelin biraz Dünya'ya ve hatta yanı başımıza bakalım. Acaba farklı ulusların halkgücü yönetimi ile tecrübeledikleri nelerdir?

Yunanistan… Komşumuz. Bize çoğu kez yan gözle bakan, Anadolu'yu defalarca dış destek ile işgale kalkmış, huyu-suyu Türk'ten pek farklı olmayan komşumuz. Demokrasi deneyimleri şöyle hatırlatılabilir: Gazi Mustafa Kemal Atatürk yıllar süren savaşlardan mutlak askeri zafer ile çıkmasını bildikten sonra Türk için en ideal yönetim biçiminde bir devlet kurmanın mücadelesini vermektedir. Bu esnada Yunanistan ise Danimarka Prens'ini Yunanistan Krallığı'nın tahtına geçirmek ile uğraşmaktadır. Birimiz milli egemenlik cumhuriyet ile meşgulken, Yunanistan ise Avrupa desteğini yanında görmek için Danimarkalı saltanat mensubunu ülkesinin başına geçirmeyi makul görmektedir. Kim kime demokrasi dersi verecek?

İngiltere… Britanya İmparatorluğu idi. Şimdi adı değişti: Britanya Paydaşlığı (British Commonwealth) oldu…

 “Demokrasim var.” der, “Bireysel hak ve hürriyet!” der, “Çağdaşlık, modernizm!” der… Ve fakat anca “der”. Çünkü İngiltere aslında cascavlak bir monarşidir. Bir krallıktır yani. 21. yy'da bir krallık. Suudistan gibi yani. Kralları tıpkı Kaddafi gibi, Saddam Hüseyin gibi sünnet kıyafetleri giyerek halkın karşısına çıkar. Ve halen demokrasi iddiasında bulunur İngiltere. Kimi İngilizler “yarı demokrasi” demeye yeltenir. Yarı özgürlük diye kavram mı olur yahu? 

Demokrasi ya tam vardır, ya da yoktur. İngiltere'de, yani Dünya'ya demokrasi dersi vermeye hevesli İngiltere'de demokrasi yoktur.
Herkesin hikayesine teker teker bakmayı şimdilik erteleyelim. Ve şunu bilelim: Türk'ün cumhuriyet destanı tüm Dünya ülkelerine örnek teşkil edebilecek bir halkgücüne dayalı devlet oluşturma pusulasıdır. Tıpkı Fransız Devrimi ve Amerikan Devrimi gibi; Türk Devrimi Dünya'ya ışık veren bir insanlık başarısıdır.

Türk'ün oluşturduğu cumhuriyet birçok ülkeden farklı kişilik özellikleri barındırıyordu. Türkiye Cumhuriyeti'nin zirvesini temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamı apolitik idi. Yani Cumhurbaşkanı siyaset üstü idi. Bu Dünya'da pek çok ülkede görünmeyen bir uygulamaydı. Cumhurbaşkanımız bazen siyasetten gelirdi. Bir siyasi partinin genel başkanı olarak siyaset yapar ve hatta bakanlık görevleri ifa ederdi. Ve fakat ne zaman ki Cumhurbaşkanlığı makamına gelir, o zaman tüm siyasi vasıflarından arınır ve üyesi olduğu siyasi partiden istifa ederdi. Artık öyle değil. Artık ülkenin en üst makamı bir siyasi partinin genel başkanıdır. Yani son ve şu an ki Cumhurbaşkanı her Türk vatandaşına aynı mesafede değildir. Siyasi parti temsilcisidir. 
Zar zor edindiğimiz, on binlerce atamızın kanı ile sulanmış olan cumhuriyetimizin yıpratılması ve bozulması tabii ki hepimizi üzüyor.

Bizler muhafazakarız. Öyle olmak zorundayız. Anadolumuz'u, tarihimizi, dilimizi, özgürlük ve inancımızı muhafaza etmekle mükellefiz.
Cumhuriyetimizi muhafaza etmek her Türk'ün milli sorumluluğudur.
Cumhuriyet bizim kurtuluşumuzdur. 
Cumhuriyet bizim gururumuzdur.
Cumhuriyet bizim onurumuz, bizim namusumuzdur.

Bu sebeple Cumhuriyet dendimi bir nefes al, şükret ve dur.