Ülkemiz seçime hazırlanırken 6 Şubat’ta büyük bir depremle gündemimiz değişiverdi. Bundan önceki seçimlerde deprem bölgesindeki tüm kaçak binalar, deprem mevzuatına uymayan binalar, belli bir harç karşılığı affedilmiş. Deprem beklenen bölgede, yıkılmaya yüz tutmuş binalara bile İmar affı ile ruhsat satılmış! Beklenen deprem olmuş. 11 şehirde binlerce ev yıkılmış; on binlerce vatandaşımız ölmüş; kalanlar aç sefil ortada kalakalmışlardı. Deprem bölgesine iyi niyetle yardıma koşanlarda oldu, bölgenin zengin ve altına düşkün insanlarının enkaz altında kalmış altınlarını çıkarmak için gidenlerde oldu. Seçim öncesi gelen bu fırsatı değerlendirmek için siyasetçilerimiz de deprem bölgesine koştular. İktidarı, muhalefeti, “En çok yardımı ben yaparım” diyordu ki. İktidar fanatiği bir kadın, bölgeye en çok yardım yapabilecek güce sahip muhalefetin belediye başkanını deprem bölgesinden kovmaya kalktı. Ardından gelen yardımlar; iktidarın, muhalefetin diye ikiye bölündü. Bölgede depremzedeler can çekişirken siyasiler de birbirine çoktan girmişti bile. 'Muhalefetin yardım araçları deprem bölgesine alınmıyor' iddiaları yükselmeye başladı. 'Sivil kurtarma ekipleri engelleniyor' iddiaları, 'yardım tırlarında brandalar değiştiriliyor' iddiaları derken 'Kızılay çadırları muhalif kurtarma ekiplerine parayla sattı' iddiaları ayyuka çıktı. Bu çirkinlikler milleti bezdirdi. Deprem bölgesi unutuldu, unutturuldu. Girdik seçim atmosferine… Birdenbire Karadeniz’den gaz, Gabar’dan petrol fışkırmaya başladı. İHA'lar, SİHA'lar, elektrikli traktörler, vatanının her köşesinde Togg otomobiller... Nasıl olsa Lozan da bitmişti; uçuşa geçmiştik. Yaz sıcağında bile “Yakın kombileri, açın pencereleri” diyordu yandaşın biri. Muhalefet muhteşem bir çalışma ile birleşmiş, ittifak kurmuş sonuçlardan son derece emin ve rahat. “İktidar gidiyor, biz geliyoruz” havasındalar. Dansözleri kıskandıran kıvırmalar ile bir döneme damgasını vurmuş kıvıran siyasilerimizin hızına yetişemiyoruz. Dün değil daha demin dediklerinin aksini söylüyorlar, 'kel, bana kel dedi' mantığı ile siyasi ahlaktan uzak iftiralar, çamurlar havada uçuşuyor. Yandaşları neyi alkışlayacağını şaşırdı. Seçimden sonra da kıvıracaklarını herkes biliyorduk ama gaza gelmiştik bir kere… Milletçe tadını çıkardık ütopya ülkemizin. Seçim bitti. Hep kaybedenler yine kaybetti. Hep kazananlar yine kazandı. Kaybedenler tuz buz olup dağılıp gitti. Biz yine eski tas eski hamam kalakaldık çeyrek asırlık hükümetimizle. Rüyalardan uyanıldı. Acı gerçekler kapıya dayandı. İtibardan tasarruf edememenin acı faturası karşımıza dikildi. Çare ZAM… İtiraz edecek olduk. “Asrın felaketini yaşadık” dediler. İyi de bu deprem seçimden önce de vardı ve siz bunu bile bile bize vaatte bulunmuştunuz. Cevap hazır. Dün dündür. Hain misin? Ezan Bayrak bla bla... İyi kötü ne varsa her konuda bölündük parçalandık. Bölündükçe küçülüyor, küçüldükçe batıyoruz. Domaniç’te Yörükler hayvancılığı bırakıp kaçıyor, yörüklerden boşalan yerleri Kürtler alıp hayvancılık yapıyor. Kürtlerden boşalan yerleri kim alıyor ??? Merhum Erbakan, “Türk ile Kürt’ü ayırırsan ne Kürt kalır ne Türk. Türk ile Kürt’ü birleştirirsen ne İngiliz kalır ne Yahudi” demişti mealen. Biz bölündük, biz parçalandık. Biz ata toprağını terk ediyoruz. Birileri gelip yerleşiyor. Bizde bu unutkanlık bu umursamazlık varken bakalım daha kaç uyarıcı felaketle karışılacağız.