Sporun neden safi fayda olduğundan ya da ekonomiye, sosyal iletişim ile birliğe, ülke prestijine, küresel barışa ve daha pek çok sahada insanlığa sunduğu katkıdan bahsetmeyeceğim. Çünkü aslında bir açıdan bakıldığında Domaniç'te sadece yaşamak bile spor sayılabilir. Yani biliyorsunuz zaten. Konu mühim. Çünkü konu Milliler. Son yıllarda asla karşılaşmak istemeyeceğimiz bir tablo ortaya çıktı. Alınan sportif müsabaka sonuçları ya da takımların sahada gösterdiği kabiliyet hakkında değil bu. Spor geleneğimiz ve ulusal kültürümüz gereği biz asla böyle bir vaziyetin cereyan edeceğini düşünmezdik bile: Milli çağrıyı reddeden “milli sporcular”. Bu inanılası bir durum değil. Ülke bayrağı temsil etmek bir sporcunun elde edebileceği en üst mertebe. Nasıl reddedilir? Bu olanlar ciddi mi? Neler oluyor yahu? Çatırdama 10 Eylül 2018 Pazartesi günkü Hürriyet Gazetesi'nin spor sayfalarında küçük bir haber olarak beliriyor. O zamanın A Milli Futbol Takımı Teknik Direktörü Lucescu yaptığı basın açıklamasının bir bölümünde Milli çağrıya cevap vermeyen oyuncular olduğunu söylüyor. Türkiye'nin çalkalanması gerek. Haber skandal! Ancak ülke gündemine oturmuyor olay. Hatta büyütülmemeye çalışılıyor. Hasır altı edilmeye çalışılıyor. Ve bu anlayış tüm Türkiye'de hakim olunca 2023 yılı geliyor ve bu sefer A Milli Basketbol Takımımız'da Milli çağrıyı reddeden oyuncular ortaya çıkıyor. Açıkça söyleyeyim: Adam gözüyle bakılmaz. Milli olma şerefini reddeden kişi hangi ulustan olursa olsun saygı hak etmez. “Gelmezse gelmesin kardeşim! Memlekette adam mı yok?” “Abi adam Amerikan Basketbol Ligi'nde gelecek sezon için 40 milyon Dolar'lık sözleşme yapmış. Milli Takım'a gelipte sakatlanırsa ne olacak? Yandı gülüm keten helva.” “Ne alakası var abi? Oyuncu ister gelir ister gelmez. Bir baskı kuramazsın üzerinde.” Hayır. Millet vatandaşa doğum anıyla beraber hizmete başlar. Millet vatandaşı korur. Millet vatandaşını sakınır. Millet vatandaşını yetiştirir. Bu sebeple bizim vatan borcu dediğimiz durum vardır. Efendim Alman'da yokmuş böyle bir şey, İngiliz'de, Japon'da böyle bir şey yokmuş. Bu Milli Kültür ile alakalı olduğuna göre diğerlerine benzemek gibi bir zorunluluk yoktur. Türk'e Milli çağrıyı geri çevirmek yakışmaz. Böyle bir konu gündeme bile gelmez. Ayrıca Türkiye böylesi bir tavra maruz kalmayı makul kılan bir ülke değildir. Türk insanı Milli sporcusunu ayrı bir yere koyar. Yani Türk insanı Milli sporcularını baş tacı etmekte ve yurda hizmetlerinden ötürü saygı duymaktadır. Türk Milli Sporcusu demek sadece atletik kabiliyetlerin yüksek olması demek değildir. Türk Milli Sporcusu iyi insandır. Ahlâkî açıdan üstün bir seviyeyi temsil eden örnek insandır Milli Sporcu. Kendisini hayata kazandıran milletinin ihtiyacı durumunda elinden geleni yapmaktan kaçınan kişi spor ahlâkı nedir bilmiyor demektir. Bu sebeple ulusal ve dolayısıyla uluslararası sporcu lisansı iptal edilmelidir. Bununla beraber yeni bir anlayış türedi: Dünya'nın dev klüplerinde oynayan oyuncular “Beni basit maç için niye çağırıyorsunuz? Üst mertebedeki maçlarda çağırırsınız beni.” tepkisi ortaya koymaya başlar oldu. Hatta taraftarda böyle düşünmeye meyletti. Halbuki Milli Takımlar tarihinde 112 kez Milli formayı terletmiş sporcu vardır. Nasıl mı? Adam San Marino'ya, Belarus'a karşıda oynardı, Almanya'ya, Brezilya'ya da karşıda mücadele ederdi. Milli Forma ile dalya demek artık Türk için mazi olmak üzere. Eğer bu garip hallerden Allah muhafaza acilen sıyrılıp silkelenmezsek Milli kelimesinin anlamını doldurmak ve bu kelimeyi yaşatmakta zorlanırız ve sonucunda cümbür cemaat kişiliğimiz yara alır. Hayır; bu bize yakışmaz. Türk Sporcusu'na “Lütfen Milli olur musun?” denilmez. Bahadır Gezer