Bütün dünyada yazılı basın yerini internet basınına bırakırken bizim basın ilan kurumu geçtiğimiz yıl aldığı bir karar ile küçük ilçelerde haftada bir yayınlanan yazılı gazeteleri ikiye çıkardı. Ciddi bir mali yükün altına giren gazetelere bir de daha fazla haber zorunluluğu getirdi. Bir yerde çok haklıydı. Çünkü ihale ilanı almak için yüzlerce sahte gazetelerin temizlenmesi gerekiyor, gerçek gazetelerin, gerçek gazeteciliğin ortaya çıkması gerekiyordu.
Bizde Domaniç Gazetesi olarak karar aldık. Çarşamba baskısı genel ve güncel haberler ve yazılarla, Cuma gazetesi de daha yerel ve kültürel haber ve yazılarla okuyucu ile buluşsun istedik.
Evet Domaniç Gazetesi kültürel ağırlıklı Cuma Baskısının bu sayısındaki köşe yazımızda, bildiğimiz kadar, dilimizin döndüğü kadar, 21 Mart'ın bizim açımızdan önemine değineceğiz.
Domaniç'i Domaniç tarihini anlatan kitaplardan çok, Kozlucalı Merhum Hakkı Gezer'in anlattıklarından çok etkilenmiştim. Hakkı Gezer ile 17-18 sene önce yaptığım röportajda, Hakkı Dede, Yugoslav Ermeni'si Durmaniçlilerin yaşadığı Durmaniç Bölgesine, Selçuklu Boylarından Kayıların gelip yerleştiğini anlatmıştı. Özet olarak bu veriye dayanarak bugün burada yaşayan bizlerde Kayı Türkleri oluyoruz.
Hakkı Dede, o kültürü o anları yaşamışçasına anlatırken yaşıyor ve yaşatıyordu. O anlatırken bende kendi kendime Cüneyt Arkın'ın tarih filmlerine olan tutkumun, kanımdaki Kayı kanından kaynaklandığını düşünmeye başlamıştım.
Atlı oklu çadırlı doğanın içinde doğal yaşayan yörük kültürü, yörük giyimi, yörük töresi oldum olası hayranlık için de içimde yaşattığım bir duygudur. Sonra araştırdığım kitaplarda, geleneklerimize ve kültürümüze daha fazla hayranlık duymaya başladım. Neredeyse her dine, her millete, her ideolojiye bir kulp bulan ben, söz konusu Türk Kültürü olunca, “ Ha işte aradığım bu” demeye başladım. Sonra da bizim fabrika ayarlarımızı kim bozdu, neden bozdu diye araştırdım.
Mesela değişken Arap takvimine neden ve nasıl geçtiğimizi öğrenince çok sinirlenmiştim. Ardından geçtiğimiz Mısır takvimi aklıma yattıysa da 1 Ocak'la anlaşamadım.
Bu takvime göre aralık ayında yağan ilk kara bir haberci olarak, “ Yılın ilk karı yağdı” haberi yapıyorsun ama aslında ilk kar aynı yılın içinde Ocakta da yağmıştı. Demek ki 1 Ocak yılbaşı olamaz olmaması lazımdı. Sonra öğrendim ki meğer Türk'ün yılbaşı doğanın uyanışı ile başlarmış yani 21 Mart'ta. Bugün aynı zamanda gece ile gündüzün eşitlendiği günmüş. Doğanın Tengri (Tanrı) tarafından insana bahşedildiğine inanan bu yüzden de her şeyini doğaya göre ayarlayan dünyanın doğaya en saygılı milleti olan Türkün Yıl başı 21 Mart'mış. O gün bu gündür mevcut yılbaşında, “ Türkün Gerçek Yılbaşı 21 Mart Yılbaşı olana kadar, Egemenlerin Yılbaşı şimdilik kutlu olsun” paylaşımları yapmaya başladım.
21 Mart neden mi çok önemli. Dostlar, coğrafyamız kaderimizdir. Doğada, hayvanlarda, bitkilerde, insanlarda kendine yakın türlerle yaşarlar ve musmutludurlar. Araya giren ayrık otları dengeleri bozar huzuru bozar. Birlikte yaşamanın olmazsa olmazını ünlü şairimiz Nazım Hikmet şöyle özetlemiş. “YAŞAMAK BİR AĞAÇ GİBİ TEK VE HÜR VE BİR ORMAN GİBİ KARDEŞÇESİNE” Öyle ise her millet kendi kültüründe tek ve hür diğer milletlerle bir orman gibi kardeşçe yaşamalı. Huzurun reçetesi bize göre budur. Çözüm, ilk olarak Macar Türklerinin dillendirdiği, Osmanlı döneminde ise Araplaşan Türklüğün önünü kesmek için Türk aydınların dillendirdiği Turancılıktır gibi geliyor bize. Bir zamanlar Turancılığın önünü kesmek için Türk İslam sentezi ile Panarabizme yönlendiren Ülkücülük ön plana çıktıysa da son zamanlarda 21 Mart ile bir gerçek yeniden gün yüzüne çıkmak üzeredir diyoruz ve Türk'ün ve Doğanın Yeniden Uyanışı 21 Mart Kutlu Olsun diyoruz.