İnternet yoktu, cep telefonu yoktu, bilgisayar yoktu. Alman birinci kanalı ARD, İkinci Kanalı ZDF ve bölgesel yayın yapan WDR vardı. Camiler yeni yeni hayatımıza girmeye başlamıştı ama Türk birahaneleri çoktan köşelerde yerlerini almıştı. Tek tük Türk bakkalları da açılıyordu. Tüm dükkanlar 18:30 da kapanır hayat dururdu. Ya Türk birahanesine gidip okey, pişti, elli bir oynayacaksın ki hiç anlamaz ve sevmezdim. Ya parklarda takılacaksın, ormanlara, mezarlıklara dolaşmaya gideceksin. Ya da gençlik evlerinde bilardo, atari oynayacaksın… Akşamları hayatın durduğu bir yerde bir uğraş bulmak şart. Biz de çocukluk arkadaşlarımla müzik grubu kurmuştuk. Ufak tefek işler alırken evde de Türkiye’den getirdiğim kitaplarımı okurdum. Ama ağırlıklı olarak, İstanbullu Necdet Temiz abinin getirdiği kitapları okurdum. Sonraki yıllarda Abim Bilal Yiğit de gelenden gidenden kitap göndermeye başladı. Muzaffer İzgü, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin ve Uğur Mumcu okumaya başladım. Uğur Mumcu beni şok ediyordu. Arşivciliği, bilgisi, araştırmaları ile Türk halkının el feneri gibi halkın önünü aydınlatan araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu’ya hayranlığım günden güne artarken Türkiye tatillerinde gördüğüm Uğur Dündar da ayrı bir karizmaydı. Yolsuzlukları araştıran Arena programı ile akıllara zarar pislikleri gün yüzüne çıkarıyordu. Uydu antenlerinin icat olmasıyla biz de artık Uğur Dündar’ın program yaptığı TRT’yi izleyebiliyorduk. Sonraki yıllarda Star ve Show TV izleme imkânı bulmuştuk. Babam ara sıra Hürriyet Gazetesi alır bende tüm sayfalarını tek tek okurdum sonra neden benim de burada bir yazım bir haberim olmasın demeye başladım haddi aşarak. Hürriyet Gazetesini kesip biçerek kendim için yaptığım gazeteler beni gaza getirirken, yeni yeni camiye benzemeye başlayan Aachen Yunus Emre Camisine Diyanetten bir Din görevlisi geldi. Cevdet Şeker hoca Yunus Emre hayranıydı. Ben saz çalardım, O şiir okur, kaset doldurur hocanın ailesine gönderirdik. Bir gün hocayı da gaza getirdim. Hocanın daktilosu vardı. Çektiğim fotoları fotokopicide istediğim formata getirerek altlarına da Hocanın desteği ile yazılar yazdık. İlk cami gazetemizi fotokopicide çıkardık. 500 adet bastırıp camide dağıttık. Cemaatin elinde bizim A3 kağıdından gazeteyi görmek o kadar gurur vericiydi ki… Sonra ki yıllarda Hürriyet Gazetesine serbest muhabir olarak girmek nasip oldu ama babam bana benim paramla daktilo aldırmıyordu. 2-3 yıl el yazısı ile haber geçtim. Sonra öğretmen Nuri Özer daktilosunu bana verdi. Necdet Temiz de 28x70 Nikon fotoğraf makinesini verdi. Kim tutar Mustafa’yı. Hedef Uğur Dündar’lar Uğur Mumcu’lar…. 50-200-400 ASA siyah beyaz, fotoğraflar çekmeye başladım. Sonra renkli de istediler. İşleyişte şöyle; Haberi daktilo ile yazıyorsun. Bir nüshasını özel korumalı zarfa koyuyorsun. Fotoğraf çektiğin film rulosunu da koyuyorsun. Sürekli mektupların taşındığı istasyona gidip postaya veriyorsun. Sonra haberin Hürriyet’te çıkmasını bekliyorsun. İLK FAXLA HABER GEÇME Bir gün Redaksiyondan Suat Abi aradı. Bundan sonra acil haberleri faksla geç dedi. İtiraf edeyim ilk defa duydum. Abi nedir nasıl olacak derken “Daktilo ile yazdığın yazıyı Bahnhofa götür. Köln Hürriyet’e faxlamak istiyorum de. Onlar bilirler” dedi. Bahnhof istasyon demek. Haberi yazdım. İstasyona götürdüm, postadaki kadına bunu bu numaraya fakslar mısınız dedim… O kadar merak ediyorum ki bu faks denilen şeyi. Aachen den Köln’e kâğıt taşıyan borumu var? Tel mi var? Telde kâğıt nasıl gidiyor? Kafamda deli sorular ama soracak Google yok ki. Çevremde faks bilen insanda yok. Bilmesi muhtemel insanlara da soramam ki. Karizmayı çizdiririz. Bilmemek ayıp değil. Yeter ki bilmediğini çaktırma demişler. Kadın hiç ilgilenmeden elimden kâğıdı aldı içerde bir odaya girdi. Odadan caart cuuurt sesler gelince anladım ki kâğıdı kesip inceltip gönderiyorlar. İyi de karşı taraf parçalanmış kağıdı nasıl okuyacak derken kadın elinde benim verdiğim kağıtla geri geldi. “olmadı mı” dedim korkarak. Kadın zoraki bir gülümseme ile “5 Mark” dedi. Parayı verdik ama bizim haber yazısı elimizde. Şaşkın şaşkın eve geldim. Suat abi aradım. Abi dediğini yaptım kadın benden parayı aldı ama verdiğim dosyayı de geri verdi dedim. “Şakanın sırası değil haberin elimde” dedi telefonu kapattı. Daha ne badireler atlattık şu 33 yılda be. Nerden nereye…