Bazı durumlar bazen birtakım kişilerin ilgilerine sunulduğunda, bunun onca zaman nasıl dikkatleri çekmediğine şaşılır.

Bazen kapandığı zannedilen bazı dosyalar çekmecelerinden çıkarılır ve masanın üzerine konur. Eğer adaletsizlik bir dosyanın kapanış hükmü oldu ise biliniz ki o dosya halen açıktır.

Konu Ege. Mavi renkle Yunanistan’ı, kırmızı renkle Türkiye’yi temsil eden bir siyasal Ege haritası bağımsız bir sivil Dünya vatandaşına gösterildiğinde, Türkiye’nin dibindeki ve Yunanistan’a çok uzak olan adaların mavi renkli olmasına şaşırıyor. Konu sohbet mevzusu halini alıyor ve utanç içinde Türkiye’ye kulaç mesafesindeki adaların Yunan Adası sayılıyor olduğunu dile getirmek zorunda kalıyoruz.

Küresel otorite konumundaki birkaç devletin baskısı ile yönlendirmesiyle ortaya çıkan bugünkü Ege Denizi Siyasal Haritası Türkiye ve Yunanistan’ın sorun yaşaması için tasarlanmış bir çatışma yatırımıdır. Unutulmamalıdır ki; savaş savaşmayanların işine gelir. Bazı ülkeler Türkiye ve Yunanistan’ın Ege’deki adaletten, eşitlik ve dengeden uzak temsillerinin gelecekte savaşa yol açması planını kurgulamışlardır.

Gündeme getirmiyoruz. Çünkü kaybediyor görünmek istemiyoruz. Ve fakat Türkiye bu haksızlığı hazmetmek zorunda değil. Yunanistan’la ikili ilişkilerimizde Ege’de kalıcı barışın tesisi için Ege Adaları konusunu müzakere etmek gayesiyle Yunan Hükümeti’ne resmi davette bulunmamız saçma falan değildir.

Yunanistan Ege’deki karasularını sahillerinden 6 mil, hava sahasını ise 10 mil açığa kadar çıkarmak istiyor. Eğer bu olursa Çanakkale Boğazı’ndan geçen bir deniz vasıtasının Yunan Karasuları’na girmeden Akdeniz’e açılması mümkün olmayacaktır. Yani Yunanistan’ın garip ihtirası uluslararası sulara bile yer bırakmamaktadır. Yalnızca bu gerçek bile şunu gösteriyor ki Ege Denizi tam açık deniz olmamakla beraber Karadeniz gibi özel bir mevzuata ihtiyaç duymaktadır.

Detaylı ve daha derin bilgilendirme gerekirse şöyle denilebilir: Açık denizlerde devlet karasuları kara kıta sahillerinden 6 mil açığa kadar sınır teşkil eder. Kapalı ve yarı açık denizlerde bu sınırlandırma 3 mil olarak belirlenmiştir. Hava sahası karasular sahası ile sınırlıdır. Ege Denizi eğer açık deniz sayılır ise bu denizde uluslararası sular kavramı kaybolacaktır. Çünkü basit ifadeyle Ege açık deniz olarak kabul edilirse neredeyse tüm deniz adalar sebebiyle Yunanistan’a tabi olacaktır. Bu gösteriyor ki Ege yarı açık denizdir. Peki ya 10 mil neyin nesi? Efendim; Bundan yaklaşık 60 yıl evvel küresel sivil havacılık standartlarını belirlemek için ABD Şikago’da dünyanın pek çok ülkesinin katılımıyla bir uluslararası mutabakata kavuşuldu. Bu antlaşma ile havacılık mevzuatı oluşturuldu. Bu vesile ile FIR (Flight Information Region) denilen şey ortaya çıktı. Yani Uçuş Bilgi Sahası. Bu şu demek: Hava trafiğini kontrol ve takip etmek için bazı merkezler belirlenir. Örneğin İstanbul bir merkezdir. Örneğin Atina bir merkezdir. Yani İstanbul’daki havalimanının kulesi kendi FIR etki alanında seyreden hava taşıtlarının yönlendirme ve iletişim sorumluluğunu üstlenir. FIR etki alanı kıyı şeritlerinden 10 mil açığa kadar çıkabiliyor. Ve ancak FIR hiçbir şekilde ve kesinlikle ülke sınırlarını belirleyici bir unsur değildir. Türkiye FIR olayını bir angarya olarak görmüştür. Daha fazla uluslararası sivil hava taşıtının sorumluluğunu almaktan kaçınmaya çalışarak mümkün olduğunca dar çaplı bir FIR edinmeye çalışmıştır Türkiye. Ancak şu unutulmamalı FIR (Uçuş Bilgi Sahası) devlet sınırlarını göstermez. İşte Yunanistan karasulardaki devlet sınırını bu FIR’a kadar çekmek istemektedir.

Ve fakat bizim konumuz yalnızca Yunanistan’ın absürt karasular sahası iddia ve talepleri değil. Konumuz Ege Adaları’nın kendileridir.

Bir devlet var ki anakarasına 900 km uzaklıktaki bir adayı sahiplenmiştir. Bir devlet var ki anakarası bu adaya 3 km mesafededir. O bir adadır ki 3 km yanına değil de 900 km uzağındakine aittir. Bu net bir düşmancıl tavırdır. Bu durumun BM’nin dikkatinden kaçması mümkün değildir.

Ege’de Türkiye’nin maruz bırakıldığı mağduriyet diplomatlarımız tarafından uluslararası davetlerde konu edilmelidir. Yurt dışına gönderdiğimiz onbinlerce öğrencimiz aslında kültürümüzün elçileridirler. Onlar Türk’ün Ege’de uğradığı haksızlığı anlatmalılar. Bunun için siyasi haritayı açıp Ege’yi göstermek yeter. “Bu ada Yunan Adası, burası ise Türkiye.” deyip parmağınla gösterdiğinde Şili vatandaşı “Bu nasıl olur?” diyor. Garipsiyor durumu. Tuhafına gidiyor.

Yahu mecaz değil ki! Türkiye’ye kulaç mesafesindeki adalar Yunan Adası olarak addediliyor. Bu konu hakkında aktif politika üretmemiz gerekliliği vardır. Ülkeleri ayrı ayrı ikna etmemiz gerekebilir. Bunu yapmalıyız. İhtiyaç duyduğumuz kalitede hariciye kadrosu ile Dünya devletlerinin etkin şahsiyetleri üzerinde olumlu intiba oluşturmalıyız.

Zor olduğu kesin. Ve ancak avantajımız şudur: Haklılığımız kabak gibi ortadadır. Ege Denizi Haritası’na bakan herkes Türkiye’ye adaletsiz bir yaklaşımda bulunulduğunu net bir biçimde görmektedir.

Anadolu coğrafyasının doğal parçası görünümündeki adaların siyasi anlamda Anadolu’dan koparılması barış, huzur ve adalet gibi erdemler ile çelişir. Bilakis; bu, geleceğe zamanla çözülmesi daha da zorlaşacak bir sorunu miras bırakmak ve potansiyel bir çatışma sebebi ortaya çıkarmaktır.

Türkiye’de son 20-30 yılda şunu açık bir biçimde gördüm: Türk Vatandaşları’nda Ege hakkında bir bıkkınlık, bir yılgınlık hali var. “O konu kapandı abi. Ege’de artık bir değişiklik olmaz.” biçiminde bir algı mevcut. Ne münasebet yahu?

Haksızlığı görmezden gelsen dahi hatırası unutulmaz. Hele bahsi geçen haksızlık harita ile belgelenmişse unutulması ihtimal değildir.

Yunanistan’ın bu konuda stratejisi belli: İstiyor ki Türkiye 10 mil, 3 mil olayını konuşsun. İstiyor ki Türkiye Ege Adaları’nın coğrafi adalet ile çelişkili durumunu gündeme getirmeyi bile düşünmesin.

Gerekirse Yunan kamuoyunun Türkiye’den Ege Adaları için diyet istemeyi tartışmasına neden olalım. Lüzumluysa bu diyeti ödeyelim.

Ancak ne yapalım, ne edelim; Dünya’ya Ege Denizi’ndeki mevcut koşulların Türkiye’nin doğal yaşam sahasına yönelik tehdit barındırdığı anlatalım.

Türkiye büyük bir ülke. Maksat toprağa toprak eklemek değildir. Amaç sümenaltı edilemeyecek bir beşeri hakkın tamiri ve tesisidir.

Gerekirse Dünya kamuoyunun “Ege Adaları Cumhuriyeti” adında bir siyasi yapılanmayı konu etmesine sebep olalım. Ege Adaları’nın yaşamsal ihtiyaçlarının tümünün Anadolu’dan karşılandığını anlatalım.

“Haydi Ege Adaları’nı alalım!” demiyorum. “Haydi bizim adalarımızı alalım!” diyorum.

Çok problemimiz olmasını problemlerle boğuşmamak için bir bahane olarak gören algıyı anlamak mümkün değildir. “O kadar çok problemimiz var ki, bir de şimdi bununla uğraşamayız.” ! Çok problemin varsa daha çok problem çözmeye motive olursun. Problem çok diye “E o zaman çözmeye gerek yok!” demek de neyin nesidir?

Yanlış bir anlaşılmaya mahal vermemek için şunu hatırlamakta fayda vardır: Bu anlatılanlar Türkiye-Yunanistan ilişkilerini germeye yönelik bir çağrı değildir. Hatta bunun zıttı mevzu bahistir. Daha sıcak ilişkiler, daha fazla ticaret, daha dürüst komşuluk, daha fazla iyi niyet ve bol muhabbet. Söz konusu adalet arayışı bu yordam ile de sağlanabilir.

Seçenekler düşünmek yapıcı bir tavır olarak algılanabilir. Gerekirse kiralama yöntemi uygulanabilir. Bu sayede adalar hem Yunan hem de Türk adaları olabilirler. Maksadımız Türkiye ile Yunanistan’ın uzun vadeli barışına sebep olmak ise iki ülkeyi birbirine yakınlaştıracak siyasi yapılanmalar ve girişimleri teşvik etmeliyiz.

Akla yatkın harita barış tesis eder. Sağduyuya aykırı harita ise devletleri sulha hasret eder.

Huzur için dengeli paydaşlık gereklidir. Ege bir Anadolu Denizi’dir. Hektor’a sorun anlatsın.