Unutulmaması gereken bir gerçek vardır: Türk ordu olduğunda Türk olmuştur. Yani milliyetimizin oluşu onun ordu olmasıyla vukuu bulmuştur. Asker olmayı silah tutmaktan ibaret sayanlarla kıyas güdemez bir ulusal güvenlik paydaşlığımız bulunmaktadır. Dünya üzerinde millet olarak en çabuk teşkilatlanıp örgütlü silahlı savunma yetisi kabiliyetine sahip nadide bir ulusuz bizler.
Silah kullanımını delikanlılık ile çelişir görenler var. Askeri savaş bitiren değil, savaş başlatan olarak görenler var.
Bence önce askerlik sanatının en erken safhalarında neler geliştiğine bakalım. Sonra olagelmiş hadiselerden ve arşivlerden bahsedelim. Ardından gelecekte neler olabileceği hakkında kurgusal bir gezinti yapıp bu anlatıyı nihayetine erdirelim.
Fazlasıyla stres doluyum aslında. Çünkü lütfen hak veriniz; herkesin bildiği ilmi anlatmanın çabasında olacağım. Konu askerlik olunca kimsenin kül yutmayacağı kesin.
Kendinden 8 siklet büyük yarmayı nasıl alaşağı edersin diye düşünüyorsan ve cevap zınk diye aklına gelmiyorsa (silah) sığırsısın demektir.
Ne yani? İki mağara adamı kavga ediyor:
“Ugaaa!”
“Aguuu!”
Başlıyorlar yumruklaşmaya. Biri yerde bir sopa görüp alıyor. Vuruyor karşısındakine. Şimdi bu delikanlılığa ters mi? Çevrenin sunduğu avantajları dövüşte kullanmak kötü müdür? Ayrıca alet kullanmayı icat etti bu vesileyle. Diğeri durur mu? Yerde bir taş bulup sopalıya atar. Sopalının kafasına çarpar taş. Sopalı ciyaklar. Canı acımıştır. Can acısı mağara döneminde garip bir durumdur. Çünkü sürekli can acısından kaçınır insan. Kavganın sonucu mu? Canı acıyan sopalı sopasını atar diğerine. Devam eder kavga yani.
Can havlinde sarıldığımız şeyin adı silah olur. Burada sopa ve taş silah olmuştur. Mekanın kişiye sunduğu avantajlardan faydalanmak en insansı reflekstir aslında. Bu sebeple silahlar arasında ayırım yapan; kılıç ve kalkanı delikanlı, tüfeği ise namert gören zihniyete destek vermek mümkün değildir.
Türk Askerlik Sanatı Arşiv ve Kodu’nda yer alan bazı detaylar insanı gerçekten hem şaşırtıyor, hem de ürpertiyor. Bu bilgilerin paylaşımını artık rahatça yapabiliyoruz. Yüzlerce yıl sakladığımız sırları bugün dile getirebiliyoruz. Örneğin; bugün Dünya çapında perküsyonistlerin birincil zil tercihlerinin İstanbul olduğunu konu ile ilgilenenler bilir. Dünya’nın önde gelen tüm müzisyenleri İstanbul’da üretilmiş zil kullanmaktalar. Bu bugün halen böyle. Ne alaka derseniz; Bundan 2.000 yıl önce bir kalkan yapmışız. Kılıçla saldırıp kalkana vuranın elini elektrik çarpmış gibi oluyor. Kısa süreli kısmi felç yapıyor yani. Zil gibi titreşen ve bunu avantaja çeviren bir teknoloji. Türk bu tür uygulamalar ile Hun (İnsan) İmparatorluğu’nu kurarken aslında Çin’den bile iki çağ ilerideydi.
Buna benzer başka bir uygulama ise gece vakti açık alanda çarpışma gerekecekse kılıçları siyaha boyamaktır. Çok basit ve herkesin hemen aklına gelebilecek bir şey olarak göründüğü aşikar. Ancak pek çok kez düşmanın metal rengi kılıçları Ay ışığı altında parlarken bizim kılıçlarımız görünmez olmuştur.
Askeri kabus: uykudayken silah altına alınmak.
“Turgut! Turgut uyan! Kalk hemen kalk!”
“Nö? Ne? Noluyo ya?”
“Cepheye gidiyon! Hadi çabuk!”
“Hö? Uyuyorum ben ya!”
“Turgut?”
“Ne var Cemil?”
“Hiç askerlik hakkında düşünüyor musun? Yani genel olarak askerlik hakkında?”
“Ya ne düşünecem; askerim zaten. Daha nesini düşünücem?”
“Hiç böyle silahlar falan hayal etmiyor musun?”
“Sen üç defa üst üste hela temizleyince balatayı yaktın galiba. Vah canım kardeşim.”
“Abi geç sen dalganı. Ben askerlik ile ilgili düşünüyorum bilader. Örneğin İnsansız Hava Aracı yapıyorsak İnsansız F16 niye yapmıyoruz?”
“Havacılardan dayak mı yemek istiyorsun? Nedir senin zorun anlamadım.”
“Hiçbir şey düşünmüyor musun yani askerlik hakkında?!”
“Ne zaman biteceğini düşünüyorum.”
Delice askeri projelendirme: İstanbul Boğazı’nın deniz tabanına boru hatları ve dev vanalar yerleştiririz. Bu sayede vanaları açtığımızda Boğaziçi’nin suları yanıcı bir hâl alır. Düşman eğer donanmasını Boğaz’a demirlediyse, bir kibrit çakmamıza bakar. Bütün Boğaz alev alır. Evet! Bütün Boğaz’ı cayır cayır yakmak. Vanaları kapadığımızda yangın kendiliğinden sönecektir.
Akılda tutmakta fayda var: ender olsa dahi tarihte kimi delice hamleler en büyük savaşların galiplerini belirleyebilmiştir.
İlmi gelişmeler ise gerçekten hayâl sınırlarını zorluyor. Efendim, ABD Milli Marşı’nda roket kelimesi geçmektedir. Yani ulusal anlamda roketlere verdikleri önemin bir göstergesi bu. Niye dile getiriyorum bunu? Çünkü adamlar yer altı füzesi yapmanın peşindeler. Yani havada uçan misiller, suda ilerleyen torpillerden sonra yer kabuğu içerisinde hızla ilerleyebilen bir vurucu füze yapmaktır söz konusu olan. “Yapabilirler mi?” diye sormadan evvel İran Ordusu’nun ileri gelen komutanlarının yer altı sığınaklarındayken nasıl vurulduklarını düşünün derim. Yani füzeler artık sadece gökten değil, yer altından bile hedefleri vurabilecek. Yunanistan’ın Rusya’dan S300 füze savunma sistemlerini temin edişinden 15 sene sonra Türkiye Rusya’dan S400 füze savunma sistemi satın aldı. Buna bir itirazda bulunamıyorum. Çünkü Amerika bile aslında S400 füze rampalarından istiyor. Rusya bu ekipmanın üretiminde gerçekten çok iyi iş çıkarmış. Ancak şunu anlıyoruz ki artık yer altı füze savunma sistemleri tedarik etmenin yollarını aramalıyız.
Şehiriçi askeri üniformasının gri olması gerektiğini savunanlar var. Argümanları açık; şehirde ortama kamufle olmayı en kolaylaştıran renk gridir.
Gemide ender duyulan bir emir: “Demir alın!” Bu defa manası biraz farklı: Denizin dibine atılan demir çıpası takılmıştır. Çekmek denenmiş ve ancak başarılamamıştır. Zinciri koparıp yedek çıpayı kullanalım diyeceğiz ve ancak dipteki demir mühim. Donanmanın sembol gemilerinden birinin çıpası bu idi. Şimdi bu gemide kullanılıyor. Ve ancak 180 yıldır donanmanın kullandığı bir demir. Kaptan diyor ki “Demir alın!”, yani dibe dalın. Çıpayı çıkarın.
Yegane tavsiyem şudur: Yanınıza kürek alın. Gerçekten gerekecek.
Çatışmada ses bulmuş en acayip cümlelerden biri; “Merak etme dostum! Kurşun kalbini delip geçmiş sadece!”
Askeri çatışma oyunları bilgisayarlarda oldukça popüler. Bu oyunlarda kişi etrafa ekran aracılığıyla hedef alıp ateş ediyor. Bu tür oyunlarda oyuncu karakterin envanterinde bıçak yok ise anlayınız ki o oyun tırttır. Bunu tüm oyun sever arkadaşlara söylemekte fayda var. Askeri bir oyunda bıçak yoksa o oyun tam bir saçmalık silsilesidir.
Bazı askeri tedbir ve uygulamalar sivillerin güvenliğine hemen tesir edebilmektedir. Örneğin uçağa acil biniş protokolü. Normalde 200 yolcunun bir uçağa binmesi en hızlı biçimde yarım saat sürebiliyor. Biz bunu 2 dakikaya indirmek istiyoruz. Etraf yanar yıkılırken acil ve en hızlı tahliye yapılabilsin diye uçağa acil biniş prosedürü oluşturmak önemli olabilir.
Efendim, bu konu çok hassas: Yakın elit korumayı ilgilendiren bir durum. Bu güvenlik birimi genellikle kulak içi bağlantı cihazı sayesinde iletişim ve koordinasyon sağlıyor. Ve bu noktada şu tehdit artık görülüyor: insanların ceplerindeki telefonların patlamalarını sağlayan uygulamayı İsrail geçtiğimiz aylarda kullandı. Ağzımız açık izledik olanları. Ve elit yakın korumanın kullandığı kulak içi iletişim cihazı bir cep telefonundan pekte farklı değildir. Bu konu alabildiğine dehşet bir takım girişimlerin denenmesi için müsait ortamı oluşturabilir.
Yakın koruma ile ilgili sayılabilecek diğer bir konu Limuzin’dir. Bu protokol aracı ilk olarak ABD tarafından kullanıldı. Aracın uzun yapılması esas idi. Amerikan Başkanı’nın limuzininde ağır silah bulunur. Ayrıca ön teker mayına çarparsa ön-arka arasındaki mesafe arkayı korur. Şunu not etmek gerek; Limuzin ABD Başkanlığı’nın meşhur ettiği bir araçtır.
Çalışmalar gösteriyor ki geceleri gaz maskesi ile uyuyanların yaşam süreleri ciddi biçimde artıyor. Bu kimsenin bizim için yapabileceği ya da kimseden isteyebileceğimiz bir şey değil. Kendi aklımız var. Ve tabii imkanlar. Ya da imkansızlıklar daha doğrusu. Ben evdeki gaz maskelerini kullanmıyorum. Nükleer bir felaket durumu olursa diye kullanılmamış olarak saklıyorum.
Askeri ilerlemeler artık uzayı da kapsıyor. Geçtiğimiz hafta dile getirdiğim gibi; ABD Senatosu ciddi ciddi Dünyadışı varlıklardan edinilmiş bilgilerin açığa çıkarılması ve paylaşılması için kurullar düzenliyor. Yıllardır Dünya’nın dört bir yanında birçok kesim “51. Bölge!”, “51. Bölge’deki sırlar açıklansın!” falan diye bağırdılar. Yahu 1. Bölge’yi biliyor musun? 2. Bölge’yi biliyor musun? 10. Bölge ya da 20. Bölge’yi biliyor musun? E o zaman nedir bu 51 takıntısı yahu?
Bu mecrada en belirgin gelişme uydularda yaşandı. 1970’lerde bir tüplü televizyon büyüklüğündeki bir uydunun yapabildiği işi artık bir akıllı telefon büyüklüğünde ki uydu yapabilmektedir. Aslında basit mantık ile baktığımızda her akıllı telefon bir uydudur. Bunları uzaktan kontrol edebilme yetisine kavuşup atmosferin dışına taşıyabildiğinde adı uydu olmuş olur.
Peki ya askeri mizah? Hasbi Tembeler birçok kişinin unutamadığı bir karikatür serisiydi. Askerlik ile maytap geçmek aslında askerlik var olduğundan beri var. Biraz gülmeyi deneyelim;
Denyo sevindirik, mutlu bir vaziyette koşa koşa geliyor:
“Beyler askere kabul oldum!”
Sıra dışı bir şey sanıyor salak. Adamı yoklamaya çağırıyorlar “Askere çağrıldım!” diyor.
Ya muhteremler, o değil de, diliyle tetiği çeken adamı duydunuz mu hiç?
Abi sen atla eşeği mi yarıştırdın?
“Ben yarıştırmadım. Onlar kendileri yarıştılar. Bu arada sen bana abi mi dedin? Beyler! Devlet bana abi dedi!”
Yahu yaygara neden? Abi de derim, abla da derim, teyze dediğimde Dünya kulaklarını tiker örneğin, amca derim, dayı, hala, kuzen, yenge, hemşerim, birader…
“Tamam. Tamam anladım. Özel değilim yani tamam.”
Kıyamam. Al sana Abilik Madalyası.
Bilmece: Taşıması kullanmasından zordur.
Cevap: Silah
Uluslararası Ajanlar Günü
İsrail bölgede silahlanma ihtiyacı ağır bassın diye uğraşıyor. Amerika’da buna sevinenler oluyor. Da… Arap ülkeleri silahlarını Rusya ya da Çin’den temin eder ise ne olacak acaba o sevindirik zihniyete?
Kapanışı ciddiyet ile yapmak makul olur kanısındayım: Türk askeri mevzuyu 30 yıl uzatmaz. Bugün Apo gündem değil, çürümüş bir enkaz olmalıydı. 100 yıl savaşları falan Batı’ya özgü. Bize ters. Dede torununa savaş mı miras etti? Bu, dede tırt demektir la!
Dede torununa barış, huzur, varlık, mülk, güzel anılar, bilgi ve inanç miras eder.
Bitmeyen bir çatışma, savaştıkça uzayan bir savaş değil.
Teslim olmayan düşman ile müzakere edene ne denir?
Sadece hain değil; ayrıca mağlup denir.
Askeri nizamda onluk komuta zincirini bulan Mete Han, İstanbul’un fethinde bir tane bile yapının zarar görmemesini sağlayan disiplini koruyan Askeri İnzibat’ı bulan Fatih Sultan Mehmet… Üstün komuta kabiliyetine sahip Barbaros, Yavuz Sultan Selim, Atilla gibi dehalar ve Dünya’nın en kuvvetli ülkelerinin beraberce yaptığı bir eşzamanlı istila harekatını kısıtlı imkanlarla bozguna uğratıp İnsanlık Askeri Tarihi’nin tahtında yer edinen Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
Biz bu işte iyiyiz.