Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pireler berber, develer tellal iken, bundan taaa üç beş, bilemedin 10-15 yıl önce insanlar çok daha dürüst ve ahlaklı iken, gazeteler gücünü tirajından alırdı.

Gazete gücünü öncelikle muhabirin yaptığı haberlerden, fotoğrafçısının çektiği fotoğraflardan, köşe yazarının derin tecrübeye dayanarak yazılmış zülfüyâra dokunan yazılarından, editörün tasarımı, genel yayın yönetmeninin yayın politikasından alırdı. Tüm bu özellikler gazete satışını artırır dolayısıyla da gazete tirajı yüksek ve değerli sayılırdı.

Doğruları bilen, gerçekleri arayan, çevresindeki olaylara hakim olan insanlar eşraftan sayılır, adam yerine konur işte bu adamlar da gazete okurdu.

Sonra kara paralı adamlar türedi. Parayla misyonerlik yapabilmek için gazeteler kuruldu. Satılmayan gazeteler, bedava dağıtılarak suni tiraj yükseltme operasyonları başladı. 
Sözde gazeteler, zaman içerisinde işe girme, ihale alma, memur olma, diploma alma, belgesi sayıldı. Bu furya o kadar genişledi ki, bir gün biri çıkıp, “ Ya taraf olursunuz ya da bertaraf” deyiverdi.

Gazeteler batırıldı, kalemler kırıldı, yeni bir düzen geldi. Futbol kadar kavgalı başka bir oyun yoktur. Boksörler, kafes dövüşçüleri bile maç boyunca birbirlerini öldüresiye döver. Mücadele bittiği anda aynı spordan zevk alan iki insan arkadaşça kardeşçe sarılır, kaybeden kazanı tebrik eder gider. 
Futbolda ise taraflar maç başlamadan başta hakem olmak üzere karşılıklı küfretmeye hakaret etmeye başlar. Maçtan çok kavgaya hazır hale gelir. Oyuncular rakip oyuncuların bacaklarını kırmaya niyetlenir. Maç başlamadan, ortasında veya sonunda mutlaka spor değil sopalar konuşur ya. İşte bu yeni dönemde gazeteciler de futbolcular gibi oldular. Haber yok, fikir yok. Önce sözde gazeteciler karşılıklı bilenir ve ne olduğunu bilmeden birbirlerine saldırmaya başlarlar. 
Kısa sürede halkta buna uydu. Daha dün en güvenilirler listesinin başlarında olan gazeteler zamanla listeden çıkmıştır. 
Artık halk, gazeteler sayesinde çevresinden haberdar değildir. Bilgili değildir. Ya oraya ya buraya taraftır. 
Bu bozulan sistemde doğruluğunu ve dürüstlüğünü tüm imkansızlıklara rağmen koruyan yalnızca yerel basındır. Yalan yazamaz, her an muhataplarla yüz yüzedir. Taraf olamaz, her iki taraftan da dostları arkadaşları, akrabaları ile karşı karşıyadır. 

Bunu bilen gelişmiş ülkelerde artık yandaş ve yalaka ulusal basın yerine halkın sesi olan yerel basın desteklenir. Bizde ise kösteklenir. 

Asıl üzücü olan ve bu yazıyı kaleme almamıza vesile olan ise; Bir haber yazar , bir foto çekersin, bir köşe yazısı yazarsın. Bin bir emek harcarsın. Yazdığın haberi dürüst olan Google sorarsın. Google derki, bu haberini bin kişi okudu. Bizim de 5 bin ila bir milyonu gördüğümüz olmuştur. Okuyucu yorum ve beğenileri ise 10 dur, bilemedin birkaç yüzde kalır. 
Yani haberini okuyanların yüzde 95'i kibirden, olaya taraflı baktığından, ya da korkudan habere tepki vermemiş verememiştir…

Emek hakkı kul hakkı gibi kavramlar sözde kaldığından emeğinin karşılığını alamaz hale gelmiş. Gazeteci gücünü ve motiveni kaybetmeye başlamışsındır. 

Emeğe saygısı olamayan, kul hakkından korkmayan, kibirli yandaş ya da korkak okuyucu seni yanıltır. Yamultur. Batırır. 
Hal buysa bu yazının başlığı ne olur ?