Dillere destan bir başarı! Bir rekor! UEFA Kupaları’nda iki gün içinde aynı ülkeden 4 takım elendi! Düşünebiliyor musun? Adamların dört takımı da iki gün içinde kupalardan elenmiş! Şaka gibi yahu! Hahahah! Vay zavallılar!.. Ne? Biz mi? Nasıl biz? Ciddi misiniz be?!
Fenerbahçe Portekiz’de Benfica’ya yenildi. Evet Benfica golü attığı pozisyonun başında orta sahadan ofsayt ile çıktı. Sonra ceza sahasına yaklaşırken bir ofsayt pas daha attı. Sonra ceza sahasına girdi. Nizami bir asist ve ardından golü attı. Hakem ve herkes sadece golü gördü böylece. Aslında Benfica’nın temel taktiği bu idi: Bol bol ofsayta düşüp sonunda hakemin direncini kırıp daha fazla ofsayt çalmamayı istemesini sağlayıp ofsayt yedirerek gole gitmek. Nitekim öyle de oldu. Livakovic iki tane insan üstü kurtarış yaptı ve ancak takım kendi Kanarya kimliğiyle en fazla 10 dakika oynadı. Bu da 70 ile 80. dakikalar arasındaydı. İlk yarının başında Benfica ceza sahasının köşesinde Talisca’ya dirsek atan Otamendi kırmızı kart görmesi gerekirken pozisyon es geçildi. Benzer pozisyon ikinci yarı yaşanınca hakem Talisca’yı atmakta hiçbir beis görmedi.
Öyle ya da böyle… Hollanda’nın en önde gelen kulüplerinden Feyenord’a iki maçta 5 gol atan takım Benfica’yı elerdi. Bu gerçek. Ancak olmadı.
Samsun’u elenip alt kupada yer buldu diye galip ilan edenler bile oluyor. “Samsun müthiş bir mücadele ile yoluna Konferans Ligi’nde devam ediyor!” Aklıma mukayyet oluver Yarab. “Muhteşem elendik!”
Beşiktaş… Ah Beşiktaş… Ya Abraham gibi topa dokunmaya imtina eden bir adamın bizde işi ne? Adam maç boyu saçmalıyor ve sonra bir kaçamaz gol atıp kahraman oluyor! Bu ne be! Topa yarım kol mesafesindeyken vurmuyor ve yayıncı kuruluşun yorumcusu “Öyle göründüğü kadar kolay bir pozisyon değil” diyor! Ya gitsin kolay iş yapsın o zaman kardeşim ya!
Yönetim transfer yaparken 3 yıl sonraya ödeme garantisi veriyor! Düşünebiliyor musun?! “Transferleri biz yapalım, parasını bir daha ki yönetim ödesin! Nıhaha! Puro?”
Yahu rakip Lozan! Stadımız İnönü! Çıldırtmaya mı çalışıyorsunuz layn?! Bu müsabakanın tarihi anlamını da mı anlayamıyorsunuz? Bir daha ki iç saha maçında tribün sahaya inecek haberiniz olsun. Takımı uyarayım. Kulübeye yakın oynayın.
Başakşehir zaten nam-ı değer afili torpilli. Bunu herkes biliyor. Bizim ligimizde edindiği pozisyon tepeden inme olduğu için Avrupa’da boy gösteren en dandik takımlardan birine bile denk gelemeyip elendi gitti. Rezil kepaze oldu.
2 günde 4 takımımız elendi yahu. TFF hiç açıklama dahi yapmıyor. Bu olanlar ligimizin tarihinde yer alan birçok değerli sporcunun kariyerini lekeler vaziyete ulaşmış vaziyette. Yahu biz (BJK) 20 sene evvel Barcelona’yı yeniyorduk. Paris Saint Germain’i yeniyorduk. Bu hâl ne Monako’yu seri yeniyorduk!
Abraham, bu performans ile Guti’nin ismini lekeliyor. Taylan nerede Quaresma nerede?
Solskjaer’in Beşiktaş’tan ayrılmasını sağlamak tabii mantıklı. 15 galibiyet 9 mağlubiyet. Yani çıktığı maçların yarısından fazlasını kaybediyor. Beşiktaş’ın buna daha fazla katlanması mümkünsüz.
Ve ancak Fenerbahçe’nin Mourinho ile yollarını ayırması akıl almaz bir gaflet. Sonuçta Avrupa’nın önde gelen ve formda takımlarından birine ucu ucuna elenmişsin. Bu Beşiktaş’ın durumu ile aynı değil. Mourinho geçen sezon verdiği mesajlarda gelecek sezon ortalığı dağıtacağının sinyallerini vermişti. Mourinho ile yollarını olumsuz ayırmak Fenerbahçe’nin küresel imajına hiçbir katkıda bulunmaz. Futbolda marka olmuş bu çapta bir teknik direktörü nasıl olduysa getirmişsin, dersin ki durabildiği kadar dursun. Takımın on sene, yirmi sene sonrasını şekillendirsin. Adam Türkiye’deki çarpıklığı dobra dobra dile getirdi. Söylenemeyenleri söyledi. Kimi diyor ki “Kulübü aşağıladı. Fenerbahçe’yi küçük gördü.” Yahu bu denilenler doğru olsa bu adamın Fener’de işi ne? Takımı saygın bilmiş ki buradaydı adam. Fenerbahçe fevri davranıyor. Birilerine fatura kesmek istiyor herkes. Birileri Şampiyonlar Ligi’nde devam edememenin ceremesini çekmeli! O zaman samimi olalım; Mourinho’dan evvelki teknik direktör İsmail Kartal 58 maça çıktı ve 44 kez galip geldi. Olağanüstü bir performans. Ve ancak yetmedi. Niye? Çünkü Fenerbahçe’yi hedef tahtasına koyan bir hükümet gerçeği var. Fener vites yükselttikçe rakibine (GS) olan kayırma arttı geçen sene.
Bu doğru değilse Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi’nde esip gürlemesi gerekir. Geçen sezon Avrupa genelinde şampiyonluğa uzanan takımlar arasında en çok puanı toplamış olan takım Galatasaray. Bakalım ne yapacak? İçteki torpil dışarıda zortlayacak mı ya da bileğinin hakkıyla şampiyon olan CimBom Avrupa’da yadsınamaz başarılar mı elde edecek?
Mourinho’dan sonra Fenerbahçe’nin teknik direktörlüğüne kimin getirilebileceği konusu ise gerçekten tartışmaya değer bir husus. Kim gelirse gelsin Mourinho’nun halefi olacağı için dikkatleri çekecektir. Ve ancak Koç’un “Daha büyük isim getireceğim!” iddiası taşır bir hali de var da; kim ki daha büyük yani? Guardiola, Inzaghi mi gelecek? Alex De Souza mı gelecek? Zidane mı gelecek? Mourinho isim-markasından daha küçük kalmayacak hangi isim gelecek? Zor konu.
Velhasıl itiraf şudur; Türk Sporu politize oldu. Köklü kulüplerimizin muhafazakar ve cumhuriyetçi tutumları hükümeti rahatsız etti. Bu sebeple kirlettiler, pislettiler. Spor camiasını ideolojik tartışmaların içerisine sürüklediler.
Artık ülke olarak başarı kovalayan yalnızca ve sadece tek takımımız var: Milli Takım.
Takımların yabancı oyuncu sınırlaması kalktığından beri başarının arttığını ima etmek için ciddi mertebede tırıldak olmak gerek.
Yahu Fener’in altyapısında yıldız klasmanında 50 tane çakı gibi çocuk var. Fener’in sahada ki 11’inde 1 tane Türk var. Sen bu çocuğa “Sen Fener’in efsane topçularından olacaksın.” dediğinde inanır mı sana? Yahu 50 adam var, sahaya çıkan ise 1!
Başakşehir uluslararası seyahat masraflarından kaçındığı için elendi diyenler var. Takımın bir yurtdışı seyahati 300-400 bin Dolar’a varıyor. 8 maç demek neredeyse 3,5 milyon Dolar demek. Bu ise yaklaşık 60 milyon Lira ediyor. Başakşehir kâr etsin diye kuruldu. Böyle bir masrafa göz yumulamaz.
Ampulün iç ısıtan ılık aydınlığında başarısızlık rekorları kırıyoruz.
İki günde dört takım elenir mi be kardeşim?
Hay ben sizin…