Yaz mevsimi geldiğinde çekirdek kabuğu biriken yerler dikkatimi çeker. Kabuk miktarından dün gece burada kaç kişinin, kaç saat muhabbet ettiklerini rahatlıkla çözebilirsin. Hep ciddi mevzulara kendimi kaptırdığımı ima edenler oldu. Bu sefer zihnimizi yormadan, bir oradan, bir şuradan… “O muydu? Şu muydu? Bu muydu?” demeden çekirdek çıtları arasında neler konuşuluyor, bir paket çekirdek ile ne çağlar açılıyor, ne devirler kapanıyor:

“Yeni banknot basılacakmış.”

‘Basılsa ne olur ki? Eskisi yoktu, yenisi de olmayacak bizde zaten.’

“Yeni paralara uluslararası birilerini mi bassak acaba?”

‘Niye? Merkez Bankası sana mı sordu ne yapalım diye?’

“Ya işte yani. Mesela Yi Seungman’ın resmini bassak paraya?”

‘Sen kafayı mı yedin be? Saçma saçma konuşma. Parada Atatürk olur.’

“Ya o ön yüzü. Onu zaten biliyorum. Ben arka yüzünü diyorum.”

‘Kardeşim milli paraya niye gayri milli unsur taşıyorsun ki? Milliyetsizci misin sen?’

“Ben milletimi severim. O ayrı konu. 10 tane farklı banknot basılacakmış. Üç tanesinde uluslararası sembolleşmiş isimlere yer verirsek hem paramızın imajı daha karizmatik olur. Hem de Dünya barışına katkıda bulunmuş oluruz.”

‘Yi Seungman ve başka kim örneğin?’

“Şimdi bu Türk olmamasına rağmen kimi Türk görürsün demek oluyor.”

‘Çekirdek bitti.’

“Yuh! Sonuncusuna varana kadar fark etmedin mi bittiğinin?”

“Galaktik Yıkım Bombası diye (Galactic Destruction Bomb) bir şey yapmışlar. Patlayınca sadece Dünya’yı falan değil, tüm Samanyolu’nu komple götürüyormuş.”

‘İran halen nükleer yapacağız diye uğraşıyor.’

“Ya nükleer silahı olan İran Türk’e dertten başka bir şey getirmez. Bir de askeri bölgesel inisiyatif el değiştirir bu durumda. Buna sevinen denyolar var.”

‘Ne yapacaksın?’

“Aslında orta çağlardaki bir uygulamayı geri getirmek lazım. Saldırmazlık Paktı adı. Küresel çapta bir Saldırmazlık Paktı imzalasa Birleşmiş Milletler, bu önümüzdeki örneğin 100 yıl boyunca savaş yok demek olur. Antlaşmanın süresi ne olur bilmiyorum. Ve ancak bu Dünya’yı bir ferahlatacaktır. Üretim patlayacak, askeri harcamalar azalacak ve sosyal yatırım yükselecektir.”

‘Ve süre dolduğunda yeni bir Dünya Savaşı patlayacak değil mi?’

“Ha? Ne? Yok! Allah korusun!”

‘Galaktik Yıkım Bombası diye bir şey dedin sen.’

“Heğ? Evet… Acai ah! Ah! Dişime kabuk girdi!”

“Versene biraz… Ne yapıyorsunuz?”

‘Hiiç. Araba sayıyoruz.’

“Maceraperestiz diyorsunuz ha?”

‘Hadis ödevi var ya, onu nasıl yapacağız diye konuşuyorduk.’

“Ya onda ne var. Niyet somut bir şeydir. Temizliği ve kontrolü bu yüzden önemlidir.”

‘Da… Niyet nasıl tahta gibi, toprak gibi maddesel oluyor onu anlamadık biz.’

“Madde üstü olan maddesel olamaz diye bir şart yok ki. Ayrıca şu örnek var bak. Dinleyin. Versene biraz. Bak şimdi: Amerika’da Wyoming Eyaleti’nde bir deney yapılmış. Bu deneyde 100 adet insan denekten bir hafta boyunca her gece uyumadan evvel cinayetler düşünmeleri istenmiş. Denekler tanıdıkları ve tanımadıkları insanları öldürdüklerini ya da başka insanların başkalarını öldürdüklerini düşünmüşler. Deney boyunca yapılan ölçümlerde bu deney sürdüğü müddet boyunca cinayet vakalarında %40 artış görülmüş.”

‘Yani?’

“Yani niyet somut işte. Net olarak etkiliyor fiziksel yaşantıyı. Bu sebeple yıldızlar arası bir uygarlık olacaksak niyetimizi temiz, saf ve iyi tutmanın yolunu bulmamız gerekiyor.”

‘Sen böyle mi yazacaksın ödeve?’

“Versene biraz. Ne ödevi ya?”

“O kadar iyi biliyorsan sen söyle iyi iş fikri o zaman!”

‘Söylerim tabii!’

“Söyle!”

‘Kapıdan satış!’

“Ya aldığın şey kapına kadar geliyor zaten. Nerede yaşıyorsun sen? Mağarada mı?”

‘Kapıdan satış diyorum. Alış değil.’

“Ne? Nasıl yani?”

‘Bir şeyin fotoğrafını çekip internet sitesinde satışa koyuyorsun. Satın alan olursa telefonuna mesaj geliyor: “Şu saatte kapınıza gelip ürünü alacağız” diye. Geliyor kurye kapına. Ürünü teslim alıyor ve ürünü ona verdiğin anda hesabına satış tutarı yatıyor. Kapında satıyorsun böylece. Teslimat kısmını falan hep aracı internet sitesi hallediyor.’

“Ben bizim evin içini komple satarım o zaman.”

‘Bol tuzlu niye almadın ki?’

“Ford niye uçak yapmıyor sence?”

‘Honda’da yapmıyor.’

“Yapmayı isteseler yaparlar bence.”

‘Herkes uçar o zaman.’

“Kaos. Gökyüzünde karmaşa.”

‘Aynen. Kim kime dum duma. Havada uçaklar çarpışır be!’

“Bizim bi F35 vardı. Ne oldu onlar?”

‘Bu hökömete bırak F35’i, F16’yı bile zor veriyorlar.’

“Verseler F35’i, buradakiler hemen İran’a teknolojisini peşkeş çekecek.”

‘Uzay teknolojisiymiş F35. Dikey kalkış iniş falan Ay Modülü Kartal’dan esinlenerek yapılmış.’

“Bazılarına kalsa Türkiye ile İran birlikte olursa Dünya’ya meydan okurmuş. Yahu İran dediğin…”

‘Senin bu İran’la alıp veremediğin ne yav?’

“Yahu Rus nasıl ki Sıcak Deniz diye tutuşur, İran’da Akdeniz diye tutuşur. Konya’yı, Antalya’yı kendinin zanneder. Türk ile İran arasında iyi ilişki demek savaşmamazlık hali demektir. Ne eksiği ne de fazlası.”

‘Ya sen niye kabak çekirdeği aldın ki? Sevmiyorum ben bunu.’

“İran diyorum be.”

‘Dünya’da en çok ABD Bayrağı satılan ülke İran’mış.’

“Yakıyor çünkü sosyopatlar!”

‘Bayrak yakmak ayıp. O konuda hak veriyorum sana.’

“Nasıl yani? Diğer mevzularda hak vermiyor musun yani?”

“Gel bakalım Amerikalı! Anlat bakalım neler oluyor.”

‘Abicim piyasa serin. Püfür püfür. Araplar Amerika’ya yatırım yapıyor. Genellikle gayrimenkule yatırım yapıyor onlar. Biz ise mediko sanayiye yatırım yapmalıyız. Amerika yatırım yapmak için iyi bir ülke. Hastanelerimiz var, doktorlarımız var, tam donanımlı ambulanslarımız var. Ancak makine sıkıntımız var. Halen hastaneden hastaneye röntgen için, tomografi için hasta sevk ediyoruz. Tıbbi makine yapmalıyız. Bu sebeple bu mecrada güçlü olan bir firmanın ortağı olmamız iyi olacaktır.’

“Keh keh keh. Nasıl da anlatıyor görüyor musunuz?”

“Kola damacana çıkmış diyorlar doğru mu?”

‘Kim dediyse ağır sıkmış.’

“Yok yani?”

‘Yok.’

“Zaten gazı kaçardı.”

‘Ona göre bir kapak yaparlardı bence.’

“Kolasız gitmiyor.”

“Uluslararası Uzay İstasyonu’nda yılan salmışlar. Manyağa bağlamış hayvan.”

‘Cidden mi? Ne yapmış? Nasıl sürünmüş?’

“Ben hep merak ediyorum: uzayda içi dolu bir balon salsak, sonra ağzını açsak havayı boşaltsın diye…”

‘Eee?’

“Ne yöne doğru gider? Güneş’e doğru mu gider? Dünya’ya mı?”

‘Ne bileyim ya… Uzay muzay. Asıl Ay Enerjisi diye bir şey çıkıyormuş şimdi.’

“Ne?”

‘Aynı Güneş Enerjisi gibi. Ama Ay’dan enerji alıyor.’

“Çok saçma. Ay çoğu zaman karanlık.”

‘Kuzey ülkelerinde yılın altı ayında Ay oluyormuş tepede. Ondan enerji elde ediyorlarmış.’

“Güneş Enerjisi kadar çok üretmiyordur ama.”

‘Bence de.’

Ne dersiniz? Çekirdekten ötürü mü bu durumlar?