Parsel sorgulamadan girip tarlalarımıza baktığınızda, ince ince çizgilerle bölünmüş yüzlerce tarla görürsünüz. 

Lime lime edilmiş yılan gibi kıvrılmış tarlalarımız bölünmüş, parçalanmış ve vahşi doğaya terkedilmiş haldeler...

 Ülkemiz adına katliam, insanlık adına utanç verici, ekonomi için çöküşün göstergesi, üretimin düşmesi hatta yok olması, bağımsızlığımızın kendi elimizle teslim edilişidir. 

Kendimizden bir örnek:

Milattan önce değil, asırlar önce değil.

Daha dün yani 150, 2 yüz yıl önce Ilıcaksu-Çukurca arasında Alaman mevkinde bulunan 7 haneli Alpagut köylüleri eşkıyadan ve Yunandan kaçarak üç tarafı tepelerle çevrili ormanın içinde bir yere saklanmışlar. 

Saklandıkları yerde kalmakla kalmamak arasında aralarında tartışma çıkmış. Bir taraf, “Burada bizi bulurlar” derken diğer tarafta, “Bulamazlar” demiş. 

Bulurlar / Bulamazlardı tartışmasından Bulamur adı türemiş. 

Hükümet köyün adını 1960’ta Muratlı diye değiştirmiş.

Çalışkan köylüler, hemen burada dağın eteklerine evlerini yapmış, ormandan kendilerine tarlalar açmış. 

Kazma kürek ve güçlü bir bilek ile 10 dönüm, 20 dönüm, 30 dönüm belki de daha büyük. 
Tarlalar bir çift öküzlerin çektiği kara sabanla sürülür, pullukla aktarılır, ekimden sora sürgüyle tezekler dağıtılır ve hasatın olması beklenir. 

Ekilen arpa buğday, haziran ayında olgunlaşınca o koskocaman tarlalarda günlerce çalışılarak kavrama orağı ile hasat biçilir.

Kavrama orağının yerini kısa süre sonra koca orak alır ki, artık işler çok daha kolaydır. 

Çok güçlü insanlar tarafından orak ve gegemeyle biçilen tarlada hasat demet haline getirilir ki öküz arabasına daha fazla hasat sarmakta mümkündür. 

Tarlada kurumaya bırakılan demetler, ara ara da ters çevrilerek iyice kurutulduktan sonra, çok amaçlı öküz arabası ile harman yerine taşınır, küp şeklinde yığınlar yığılır.

Sonra aynı öküzlere takılan bir düvenle yere serilen demetler, altı çakmak taşı ile keskinleştirilmiş düvenle döne döne sapla saman ayrılır ki bu da günlerce sürer.

Sonra uygun rüzgarlar beklenir ve rüzgâr çıkar çıkmaz el yapımı yabalarla saman günlerce savrularak samanla tahıl ayrılır.

Arpa ve ya buğdaya kadınlar tarafından çeşitli kalbur, gözer ve eleklerle elenerek ayrıştırılan taneler çuvallanır. 

Çeşmelerde yıkanır, kurutulur, yine öküz arabasına uyarlanan bir düzenekle çuvallardaki tahıllar su değirmenlerine taşınır. 

Eğer işlem perakende yapılacaksa eşeklerle de çuval çuval değirmene gidilir.

Öğütülen arpa, küçük ve büyük baş hayvanlara kışlık yem, un ise ekmeklik olarak ayrıştırılır. 

Bu çok zahmetli işlemi bizzat görmüş biri olarak aylarca sürdüğünü, tınaz savururken kar yağdığına şahit oldum. Sonraki yıllarda önce koca orağın yerine son teknolojik ürün kosa çıktı. 

Hele Almanya’dan gelenler salladıkça bir öterdi ki kosa biçenler öve öve bitiremezdi. 70’lerin ortasında koca öküzün yerini traktörler almaya başladı.

Kara sabanla, pullukla sürgüyle günlerce süren işlem, saatler içinde yapılabiliyor.

Römorklarla demetler tarladan harman yerine kısa sürede taşınabiliyordu. 

Sonra harman makineleri çıktı. 

Binlerce yıldan beri düvenle sapı samandan ayırma işlemi artık tarih oluyordu. 

Harman makinesi, rüzgâr olmaksızın samanı savuruyor, deneleri ayırıyor hatta çuvallıyordu. Saatler içinde biten bu işlem kar yağmadan tamamlanıyor. Modern değirmenlere römorkla taşınan çuvallar dakikalar içinde una ve yeme dönüşüyordu.

İşte biz tüm bu güçlüklere rağmen dünyanın kendi yağıyla kavrulan bağımsız bir ülkesiydik. 

Sonra imkanlar daha da genişledi.

Tüm işlemler bir biçer döver sayesinde dakikalar içinde bitiyordu. Ancak biz tarlaları böldük parçaladık. 

Küçüldükçe küçülen tarlalar masrafını karşılamaz oldu. 

Kendi ellerimizle seçtiklerimizin yanlış politikaları, gençlerimizi köyünden kopardı. Parçalanmış tarlalar boş, köyler boş, ambarlar boş, ahırlar boş, Yetiş ya İsrail, yetiş ya Hollanda dedik. 

Onlarda bizden para istedi. Para bulabilmek için köyde üretici iken modern işçi oluverdik. 

Çözüm gayet basit, iyi niyetli devlet adamları tarlaları birleştirecek. 

Teknolojik tarıma geçilecek. 

Köyler yeniden yaşanabilir hele getirilecek. Köy okulları, sağlık ocakları, açılacak. Köyde yaşayıp üretenlere geniş imkanlar tanınacak. 

Devletimiz cari açıktan, halkımız kredi kartından, banka kredisinden kurtulacak.

Harmanlar eski harmanlar gibi olmasada, köylü köyüne dönecek, modern kölelikten bağımsız üreticiliğe geçecek.

Köylerde yeniden Ferdi Tayfurlar dinlenecek, çeşme başlarında yavuklular beklenecek. 

Huzur ve mutlu bir yaşam sürüp gidecek.

Bunun için sadece iyi niyet, birazcık ta beyin yeterli.