Kabul edelim ya da etmeyelim: İyilik Çağı’nda olmadığımız kesin. Hoş, öyle bir devir hiç oldu mu, o da aslında soru işaretidir. Kötülük yaşamda kalmanın temel vasıflarından biri halini almış durumda. İyi kişilere “enayi, denyo, salak, saf, keriz, ezik vs” denirken dolandırıcılara ve hırsızlara “iş bilir, uyanık, girişken, açık göz vs” deniliyor.

Maalesef konu sadece Türkiye ile sınırlı değil. Dünya’da kötülük popüler. Trend, revaçta davranış biçimi kötülük. Gelin Dünya’ya şöyle bir göz atalım: Geçtiğimiz 20 yıl içinde hepimizi şaşırtan tek olumlu, küresel ve siyasi hadise Hüseyin Barack Obama’nın ABD Başkanı olması idi. Daha 2 sene önce Saddam Hüseyin’e karşı savaşan Amerika’nın kısa bir süre sonra başka bir Hüseyin’i başkan yapması Dünya’da bir özgüven duygusu oluşturdu. İlk defa ABD Senatosu’nda bir temsilci Kur’an-ı Kerîm’e el basarak yemin etti. 11 Eylül travmasını kültürleri birbirine yaklaştırabilecek bir fırsat olarak görenler bile oldu. Ve fakat; ya bugünler?

Bugün durum şu: Halihazırdaki ABD Başkanı tecavüzden suçu sabit görülmüş bir sabıkalı. Bunun dışında söylenecek her şey az kalacaktır. Seçmen nezdinde bu şöyle yorumlanıyor: “Adam tecavüz işliyor ama paçayı kurtarıyor, dolandırıyor-çalıyor-çırpıyor ve yine de sıyrılmanın yolunu buluyor. İşte böyle bir kıvrak zeka yönetmeli bizi.” Kötülük prim yapıyor yani. Donald Trump o kadar çok nefret dolu ki Dünya’ya kendisinden tiksinmenin dışında bir seçenek bırakmıyor. Trump yönetiminde ki ABD şöyle diyor: “Milleti zenginleştireceğiz diye kendimiz fakir kaldık ulan! Çin’e borca bağlandım lan! Herkes borcunu versin! Almanya! Ver lan borcunu! Fransa! Ödesene borcunu be! Kore, Japonya! Hepiniz verin lan borcunuzu! Bıktım ulan! Zaman geçer unuturum mu sanıyorsunuz?! Ödeyin bana borcunuzu! İngiltere! Sıvışma!”

ABD sanki zirvede kalmanın yolu olarak Dünya’yı fakirleştirmek stratejisini benimsemiş gibi görünüyor. “Ben zenginken onlar daha fakir olursa ben daha zengin olmuş olurum!”

Akp’nin yöneticisi yakın zamanda Trump’un sevgi dolu kucağına gitti. Saygı duyulamaz bir şahıstır Trump. Seçim sürecinde açık seçik, alenen ve net bir biçimde şu sözleri defalarca sarf etmiş bir kişiye ben nasıl saygı duyayım; “Meksikalılar ve Müslümanlar’ı sevmiyorum. Onlar bu ülkeyi kirletiyorlar. Onlardan yurdumuzu arındırmak için elimizden gelenin en iyisini yapmamız gerektiğine inanıyorum.”? Türkiye… 4.000 yıllık devlet tarihi olan Türkiye bu turuncu şempanzenin ayağına gider mi? Kendi siyasi kariyerini uzatabildikçe uzatmaktan başka derdi olamayan badem bıyık Trump’la aynı fotoğrafta yer alarak zaman kazanmaktan başka bir şey hedeflemezse gidebiliyor demek ki.

Trump’tan adamlık bekleyen zihniyete İtalyan siyasi tarihinin kara lekesi Berlusconi’yi hatırlatmak gerekir. Bunga bunga partileriyle meşhur olan cinsi sapık İtalyan lider. Türkiye’de nikah şahitliği bile yaptı. Bunları unutmamak gerek. Hangi inançtan olursa olsun, insanları inançlarından ötürü alenen aşağılayan bir tipi destekleyemem. Eğer “Budistleri ülkemizde istemiyoruz!” deseydi yine karşı dururdum.

Trump’ı korumak imkansızlaşıyor. Adam öyle bir tip ki bütün Dünya iğreniyor elemandan. Neredeyse tüm Dünya nefret ediyor Trump’tan. Çünkü kötü biri. Ve kötülüğü meziyet sanıyor.

Ukrayna Başkanı Zelenski’nin Beyaz Saray’daki giyimine laf sokmaya çabalarken Oval Ofis’te eşofmanla takılan Elon Musk’a bir çift laf edemiyor.

Trump 30 milyon Müslüman’ın yaşadığı Amerika’da Müslümanlar’ı yererken Türkiye’de 17 Şubat 2013’te elinde mikrofon ile Midyat’ta açılış töreninde konuşan biri aynen şu cümleleri söylüyor: “Bana öyle Türklük’le falan gelmeye kalkmayın. Bizim iktidarımız her türlü milliyetçiliği ayaklar altına almıştır evelallah.”! Evelallah ile bitince bu cümleler doğru oluyor öyle mi? “Türklük’le falan”! Dahası olamaz derken milliyetçi olduğunu söyleyen bir siyasi parti bu cümlelere ses verenin siyasi partisine ilhak oluverir.

Türkiye’de 20 küsur senedir devam eden yapışkan bir yönetim bulunuyor. Oy ile seçilenlerin hapse konulduğu bir ülkeyiz. Oy ile seçilenlerin, seçildikten sonra hapse konulduğu bir ülkeyiz. Ülkenin meşhur cezaevleri var. Zaten bir ülkede ünlü mahpushaneler var ise anla ki orada bir hürriyetsizlik sıkıntısı var.

Tedirginliğimden ötürü ismini anmak istemiyorum ve ancak bir Silivri gerçeği var. Sanki CV oldu Silivri. “Gazi gazeteci = Silivri görmüş gazeteci” gibi bir durum oluştu. Silivri’ye alınmayan gazeteciler gocunmaya başladı: “Beni önemsemiyorlar.”

Silivri gazete çıkarabilir aslında. Kütahya’da mahkumların yaptığı porselen işçiliği mağazada satılabiliyor. Silivri ise porselen yerine gazete çıkarabilir pekala.

Sadece eğitimsizliği yücelten değil, aynı zamanda eğitimi yok sayan bir anlayış var artık Türkiye’de. Diploması olmayanın diploması olanın diplomasını yırtıp attığı yerdeyiz. Konumumuz bu.

Unutamıyorum bir türlü. Hasan Bitmez… Meclis Genel Kurulu’nda İsrail temalı konuşmasını sunarken heyecanlanıyor, krize girip bir anda yere yığılıyor ve Akp sıralarının ön saflarından yükselen bir kadın sesi “Geber! Allah’ın sopası yok!” diye bağırıyor. Can çekişen adama konuşması esnasında İsrail ile ticareti sürekli artıran hükümeti eleştirdiği için “Geber!” diye bağıran şey iyilik nedir bilebilir mi? 24 yıldır. Devir onların devri olageldi.

Özgür Özel’e yumruklu saldırı! Aklım gitti görüntüyü görünce. Ya adamın elinde bir çip olsaydı? Ya zehirli raptiye olsaydı adamın elinde? Emniyet’i eleştirmekten hicap duyuyorum ve fakat iki çocuk katili bu ülkenin en önde şahsının 3 metre yanına nasıl sokulabiliyor? Ülkenin en çok oy taşıyan adamını koruyamazsan çoluk çocuğu nasıl korursun? Kendini nasıl korursun?

“Saldırganın siyasi bağlantısı yok” denilmeye çalışılıyor. Yahu siyasi bağlantısı olmadan, iki evlat katili adam başka türlü nasıl gelsin oralara kadar? Eş zamanlı olarak İYİ Parti’den Ayyüce Türkeş Taş’a babası merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’in kabrini ziyareti esnasında yapılan saldırı bu bireyselmiş gibi görünen tacizlerin belli bir talimatla hareket ettiğini gösteriyor.

Kötüler sahipleniyor. Kirletiyor. Harcıyor ve sonra başka bir şeye sarılıyor. Adamlar “Osmanlıcıyız” diyor. Soruyorum: “Kaç lisan biliyorsun? Hangi ilimlere haizsin? Zanaatın ne? Hakim olduğun sazlar neler? Hangi hocalardan feyz aldın? Öyle “Osmanlıcıyım” demekle olaydı en alâ Osmanlıcı Rum olurdu. İçi boş “Osmanlıcıyım” demek kolay. Arabanın arkasına tuğra yapıştırınca Osmanlı’ya sahip çıkıyorsun öyle mi?”

Kardeşim; Osmanlı yüksek uygarlık demektir, Osmanlı felsefesinde eğitimin yeri ulvî mertebededir. Osmanlıcı görgülü, hoşgörülü, bilgili, inkılapçı olur. Gericiler ve yobazlar bugün olduğu gibi geçmişte de idareyi ele alınca maalesef Osmanlı’nın belirlediği bu yüksek standartlar alaşağı edildi. Fen, sosyal bilimler, sanat eğitiminin yerini zihin yıkayan ve herkesin aynılaştığı tekdüze bir sahte “inanç birlikteliği” aldı.

Hanımlar, efendiler; daha evvel dediğim gibi: ben Edebiyat&Medya eğitimi mezunuyum. Bu öğrenim esnasında edindiğim bazı basit bilgilerle bir konuyu değerli dikkatinize sunmak istiyorum: Türkiye’de ulusal yayın yapan TV kanallarının bir 24 saatine baktığımızda hepsinin 24 saat içinde toplam 2.880 saat Akp yöneticisi yayını yaptığı görülüyor. Böylesi medya bombardımanı ile Milosevic’i bile bu ülkeye lider edersin. Yani nasıl ki su içtiğinde bazı fizyolojik etkisi olur; medya izlediğinde, okuduğunda, dokunduğunda, oynadığında tıpkı böylesine gerçek ve somut bir fizyolojik etkisi vardır. “Azaltın, dengeli olsun.” demiyor. “Herkes beni ve sırf beni dinlesin!” anlayışında bir kişi.

En berbat tip sokakta en iyi tipin yanından geçerken “Selaymün aleyküm” diyor. İyi olan bu kötü ile iletişim istemeyip sessizce geçiyor. Kötü diretiyor: “Hayırdır? Allah’ın selamını mı almıyorsun?” ?! Kendini kim zannettiğine bak. Allah’ın selamı he mi? Yani Allah öyle selam verir ve sen Allah’ın hitabını senin vasıtanla taşıttığına ikna oldun öyle mi? Allah’ın selamını O’ndan başkası veremez. Bugün “Allah’ın selamı” diyen yarın “Allah’ın şarkısı” der. “Allah’ın lahmacunu” der.

“E ne güzel işte.”

Yahu arkadaşım; her şey zaten O’ndan. Senin “Allah’ın taşı”, “Allah’ın ağacı” vs diye sayman lüzumsuz. Söylemeyip unuttukların O’ndan değil mi yani?

Velhasıl kötülük revaçta. Yalnızca yönetenlere baksanız bile bunu görürsünüz. Trump, Putin, İran’da çarşaflı adamlar, silik Fransız Macron, Uygur bölgesini terörize eden Çin, Afrika’da yaygın diktatörler, Suriye’de yönetimi ele geçiren El-Kaide, hastane-okul bombalayan Netenyahu, Türkî devletlerde iktidara zamk gibi sarılan ve halka zorla dayatılan-yeniliğe kapalı liderler…

Yani Dünya’nın aslında sövülesi bir hali var. Yönetenlere hesabı kesip sıyrılmaya çalışmak şu gerçeği örtmüyor: kokuşmuşluk, kötülük, hırsızlık tavandan tabana değil, tabandan tavana yayılır. İşin tedirgin edici kısmı da bu zaten.

“Allah bu kötülük ve inançsızlık varlığına niye tahammül gösteriyor?”

İnsanlıktan bahsediyorsan, insanlar zaten öz-imhacı. Kendi kendilerine ortadan kalkacaklar zaten. Kıymaya gerek yok. Yaradan merhametlidir ya?

“İyi de, niye vakit kaybediyor Allah?”

Vakit kaybı mı? Yahu insanlığın 500 bin yıllık macerası O’nun katında saniye bile değildir. O zamana hükmedendir. Yani merak etme; pisliğe tahammül etmek Yaradan’dan eksiltmez.

İyi olarak kazanmak, kötü olarak kazanmaktan çok daha keyifli, doyurucu, doğru, güzel ve tatlıdır.

Güç iyilerle olsun.