Acımıyorsa gelişmiyorsun demektir. Buna rağmen edebiyatta zihnimize eziyet etmeden ona ilave eklemenin yolu mutlaka mevcuttur diyebilmek gerekir. Beyni tekâmül ettirebilmek tıpkı vücudun kasları üzerinde çalışmaya benzer. Tıpkı vücudun bedensel dış görünümüne hakim olan kas yapısının oransal olarak belli bir simetriye sahip olması hedefi gibi; beyinde de bir lopu geliştirirken diğerini boşa salmak olumsuz sonuçlar doğurabilir.

Rutin; zihni tembelleştirir. Bu sebeple bir ağacın dalları arasında hızla yer değiştiren küçük bir kuş gibi konudan konuya hızlı ve pervasız geçişler yapabileceğimiz, dinlenirken yeni ve orijinal kazanım elde edebileceğimiz bir anlatı olmasını dilerim:

Atatürk’ün İhtiyarlara Hitabeti!

Yok böyle bir şey maalesef. Çünkü Ata ihtiyarlığa eremedi. Bin bir hayata sığamayacak icraatı bir kısa hayata sığdırdı ve erkenden Hakk’ın rahmetine kavuştu.

Ağzınla kuş tutmak…

“Tavuk dahil mi?”

Hı? Sende kimsin be? Kim lan bu dışkı?

“Tavuk dahilse ben ağzımla yakalarım. Bahis açın yakalayayım.”

Hasta mısın kardeşim sen? Ne konuşuyorsun?

“Ellerimi bağlayın arkadan?”

Lan oğlum alın şu manyağı götürün buradan. Rahatsız. Sinirimi bozdu.

Ara sokakta yürüyordum. Normalde sokakta insanları pek dinlemiyorum. Çünkü gerçekten pek duymayı istemeyeceğim şeyler söyleyebiliyorlar. Yoksa Beyoğlu İstiklâl’de yanımdan geçen her kişinin bir kelimesini alıp birbirlerine ekleyerek cümleler oluşturma oyunu oynamış bir şahsiyetim. Dinledimmi dinlerim yani. Ve fakat bu sefer dinlemiyor olmama rağmen, sokak sessiz olduğu için annesinin yanında ileri-geri gidip gelerek yürüyen 7-8 yaşlarında ki çocuğun annesine ettiği cümleyi duymazlık edemedim: “Anne, cırcır böceği alalım mı?”

İnşaatçılık sektöründe dev gökdelenler bina eden neredeyse tüm firmalar aynı stratejide buluşuyor: Aynı gökdelenden iki tane inşa edince adına “… Kuleleri” diyebiliyorsunuz. Kuleler ismini kullanabilir oluyorsunuz yani. Nedense hiç 3 tane, 4 tane gökdelen dikip adına Kuleler diyen görmedim. Hep iki!

Amerika’daki yoğurt çeşidi Türkiye’dekinden fazla! ABD’yi İlk Güç yapan bu işte.

Anahtar kapıyı kilitlemek içindir. Kilitlenmemiş bir kilit açılamaz. Açılabilmesi eylemi için kilitlenmiş olması gerekir. Bu vesile ile anahtarın birincil görevi kilitlemek, ikincil görevi ise açmaktır.

At yarışlarında tayın koltuk altlarına kayganlaştırıcı sürmek hile midir?

“Yahu hayvan kendi teriyle ihtiyaç duyduğu kadar doğal kayganlaştırıcı üretiyor zaten.”

Evet. Aynen. Ve biz doğal sınırlarını aşmasını istiyoruz.

“Hmm. O zaman kolay gelsin, ne diyeyim. Hayvanın koltuk altlarını bir de traşlayın oldu olacak.”

Evrimsel Egzersiz Planı. Hanımlar, efendiler; bu konu çok ciddi. İnsanlık ve tüm canlılar binlerce yıllık süreç içerisinde şekilleniyoruz. Geçen onbinlerce yıl bizim burnumuzu, kulağımızı farklı görüntüye kavuşturuyor. Yani evriliyoruz. Ve şöyle bir tehdit var: Dezenformativ evrilim. Yani bozuluyoruz! Gündelik hareketlerimiz, alışkanlıklarımız bedenlerimize uzun vadede kalıcı zarar veriyor. Bu nedenle biz ilkokullarda evrimsel egzersiz uygulaması yapılarak herkesin günde 20 dakikasını vücut ve beden sağlığını koruma amaçlı uygulamaya ayırmasını sağlayabilirsek harika olur. Günde 5 dakika zorunlu evrimsel egzersiz uygulaması bile yapabiliriz. Çünkü bu çok gerçek ve çok yavaş işleyen, hissettirmeden bizi tümüyle değiştiren bir tehdit.

Hükümet değiştirmeyi bilmeyen bir kitle. 22 yaşında. Ülkesinde hiç hükümet değişikliği görmemiş. Hükümet değişirse devlet çöker sanıyor süper cahil.

79 milyonun hali Allah muhafaza bir ameliyata bakar. Bir sağlığımızı yitirip bıçak altına yatmamız gerekse bundan sonra borç içinde yaşayıp hastalığımızı ödemekten başka bir şey yapamayız. Hayvanlar gibi… Bozulan, sağlığını yitirenler dışarıya itiliyor. Savage oluyor. Outkast oluyor.

“Sokağınıza domates geldi,

Kıpkırmızı hem de lezzetli!

3 kilo alana 1 kilo bedava,

Haydi çık cama, fırsatı kaçırma.

Domates geldi taptaze,

Doldur doldur çek sepetle!

Yo yo! Pıh pıh!”

Naapıyon lan?

“Mikrofona konuşuyom.”

Domates de sadece.

“Ama böyl…”

Uzatma. Domates de sadece. Başka bir şey söyleme.

“Domates! Biber! Brokoli!”

Na? Naapıyorsun lan?!

“Bağırıyom işte.”

Ya dallama! Biz brokoli mi satıyoz?!

“Piyasa yoklaması yapıyorum abi. İsterlerse satarız.”

Karpuz ile kavunu tokuştursan hangisi kırılır?

“Ne tip kavun olduğuna, ne tip karpuz olduğuna bağlı.”

Onu biz de biliyoruz. Kırkağaç kavunu&Adana karpuzu desem?

“Zor soru. Netice her defasında değişebilir.”

Kafama karpuz sürüp kafamı danaya yalatıyorum. Masaj, terapi oluyor bana. Benekli’de çok iyi yalıyor maşallah.

“Benekli iyi mi yalıyor?”

Avrupa monarşik aileleri komple akraba evliliği! Ensestizm gırla gidiyor. Zaten tiplerine bakınca da anlaşılıyor. Dünya’nın en güzel insanlarını kraliyet ailelerine dahil ediyorlar ki tipleri daha fazla yamulmasın diye.

Hayvan Adam: “Kadın kötü bir yatırım; on yılda pert.”

Kuzey Amerika yerlilerinin kuşaktan kuşağa aktarmış olduğu hikayelerden biri tavukların yanında büyüyen kartal hakkındadır. Nasıl olduysa yumurtası bir tavuk folluğuna giden kartal kabuğunu kırıp doğduğunda etrafında tavuklardan başka canlı yoktur. Yıllarca tavuklar gibi yemlenir, tavuklar gibi eşinir. Tavuklar gibi yaşar ve tavuklar gibi ölür.

Bu hikayeye benzer bir senaryoyu Afrika’daki bir belgesel ekibi günümüzün şartlarına uyarlı hale getirmeye uğraşmış. İki yavru ceylan aslan sürüsüne dahil edilmiş. Dişi aslanlar ceylanları korumaya alıp emzirdiler. Gel zaman git zaman bu ceylanlar büyüdü. Geyik oldular. Ve bir gün erkek aslanlardan biri kendine hakim olamayarak geyiklerden birine saldırıp onu öldürdü. Sonrasında yaşananlar olağan dışı idi: dişi aslanlar birleşip “katil” aslana saldırdılar ve onu öldürdüler.

Buradan çıkarılacak ders nedir?

Belgeselciler görüntü olsun da taştan olsun dercesine yavru ceylancıkları bile aslanların önüne atabiliyor.

Döneri hayatımdan çıkardım. En sevdiğim yemeklerdendi. Fiyatı ohaçhan olunca çıktı hayatımdan. Veremiyorum 450 TL bir yarım ekmek dönere.

Bak şu çiçeğe dokunduktan sonra hangi hatuna dokunursan dokun aşık oluyor sana.

“Nööeaa?! Hangi çiçah o?”

Sen geri dur ulan abazanatorus!

Made in İstanbul. Yeni trend bu. Made in Turkey yerine Made in İstanbul diyoruz. Marka değerini artırmak için. Ancak bunu yapmak zor. Çünkü üretim genellikle trişkadan yerlerde yapılıyor. Yani adamın Taksim’in ortasına nano kumaş fabrikası açacak hali yok.

Ansızın fır fır dönene Fransız denir.

Onaylamayan İsviçreli Bilimadamları. Hakkaten, bu İsviçreli bilimadamları ne icat etti de bu cakayı basıyorlar anlamadım. İsviçre ne icat etti şu koskoca binlerce yıllık tarihte?! Neye göre bilimin otoritesi oluyorlar anlaşılır şey değil.

Geçtiğimiz Ağustos ayında Uluslararası Uzay İstasyonu’ndan yapılan canlı Dünya görüntülemesini bilgisayarımda açtım ve müzik eşliğinde seyre daldım. Ancak keyif uzun sürmedi. Dünya’nın yüzlerce bölgesinde aynı anda yangınlar vardı. Gece yangınlar daha net görünüyordu. Aslında uzaydan bakınca resmen tüm gezegen tutuşmuş gibi bir intiba vardı.

Gürültüsüz çocuk var mı? Sessiz çocuk daha korkunç bence. Sessiz sessiz gözlerini dikip bakıyor falan.

Artık bizler stresli falan değiliz. Biz stresin ta kendisi olmuş vaziyetteyiz. Bu sebeple sıkıntıya karşı edilen mücadele asla değildir beyhude. Azıcık neşe için ihtiyacımız yoktur talimatnameye.