“Alman Usulü” diye Almanyalılarda gördüğümüz, duyduğumuz bize çok ters gelen bir gelenek vardı.

- Pazardan karpuzu dilimle, domatesi taneyle alırlarmış.

- Karı koca bile restoranlarda hesabı ayrı ayrı öderlermiş.

- Herkes cebinden bir sigara çıkarır içer, kimseye vermezmiş.

- Cenazelerini yakın akrabalarla, düğünlerini yakın arkadaşlarla yaparlarmış.

- Kırk yılda bir de olsa misafirliğe gidecek olsalar önceden arar haber verirlermiş!

Bak şu gavurlara ya ! Ne kadar cimriymiş bunlar böyle. Tabi ya, gavur işte. Cimrilik şeytanın işi değil midir inancımıza göre ? Bunlar da zaten din iman yok ki !

Derken…

Pandemiyle evlere kapandık. Kahvelere çıkmaz olduk. Akraba, arkadaş evlerine doluşmalar çat kapılar bitti.

Eskisi kadar misafirlik bizde de yok. İstisnalar hariç kimse kimsenin evine çat kapı gitmiyor.

Pazardan, bakkaldan çuvalla çay şeker almalar çoktan tarih oldu da şimdilerde kilo işi de pek kalmadı. Gavurlar gibi bizde yarım karpuz, 5 adet domates demeye başladık.

Gelecek yıl için bizim kuaför salonundan randevu alanlar, düğünü akrabalar arasında yapmayı düşündüklerini söylemeye başlamışlar.

Cenazede pide dağıtmak ta neyin nesi diyenlerin sayısı her gün artıyor.

Hayırdır, ne oldu bize ? Yoksa bizde mi gavurlaştık ?

“ Kahveci herkese ne istiyorsa ver bakalım” diyen de yok. “Hesaplar benden; valla olmaz. Başka zaman da senden yemek yeriz” diyen de yok.

Almanlar, Almanya’yı dünyanın sahibi yapacağım diyen Hitlerin peşine düşmüşler. Dünyanın en büyük silahlarını, havalimanlarını, fabrikalarını, otoyollarını yapmışlar. Komşu ülkelere saldırıp işgal etmeye başlamışlar. Açız, açıktayız ama dünya bizimdir Almanya dünyanın lideridir diye böbürlenirken bir gece ansızın gelen Birleşmiş Milletler ordularının hezimetine uğramış Doğu ve Batı Almanya olarak ikiye bölünmüş, Kontrol ettiklerini zannettikleri Fransa, Hollanda, Belçika, Polonya ellerinden gidivermiş. Ellerinde kalan küçücük ülkeleri yerle bir edilmiş. Onlarca yıl bir somunla akşama kadar ülkelerini yeniden ayağa kaldırmak için çalışmışlar çabalamışlar ve başarmışlar. İşte bu arada israf etmeyen, abartıdan uzak duran, akılcı, sistemli bir nesil yetişmiş.

Peki ya biz; el alem ne der diye tarlayı tokadı satıp binlerce kişi le düğün yapar,  onlarca yıl borç öderiz de efeliği kimseye vermeyiz. Kahvede “çaylar benden” deriz de kalem isteyen evdeki bebeleri azarlarız. Çuvalla alır bayatlatır kalanını çöpe atarız da enflasyon var diye seçtiğimiz hükümetlere söveriz. İtibardan tasarruf olmaz diyeni alkışlarız, onun gibi olmaya çalışırız. Olamayınca dün alkışladığımıza bugün isyan ederiz.

Kınadıklarımız başımıza bir bir geliyor. İyi de oluyor. Ne demiş atalar. Bir musibet bin nasihatten iyidir.

Dün, ‘Bazı geleneklerin değişmesi lazım’ diyenlere dün kınayıp kızanlar, bugün kendiliğinden gelenekleri seve seve değiştiriyor. Umarız bu günler bize ders olurda şatafattan, abartıdan, el alem ne dercilikten akılcılığa geçiş yapar yepyeni bir nesil yetiştiririz !