Bilgi hazinedir. Bilen bilir. Pekiyi neyin bilgi olduğuna kim karar verir? Bilgili olmak bilgin olmak mıdır? Bilginin tam tasviri nedir?

Kalkıp sözlüğe bakıp buraya orada ne gördüysem yazacak değilim açıkçası. Bilgi kavramı, bilgi kabiliyeti, bilgi olgusu, bilgi birikimi, bilgi yetisi vs… Bilgiyi ne olarak tarifleyeceğimizin dışında bilginin içini neyin doldurduğu hakkında ve nelerin bilgi kapsamı içinde yer alabileceğine dair ilmî ve felsefik çalışmalarıyla öncelikle Büyük Âlim İbn-î Sina gelir. Kendisinin risalesi olan Kitab-ûl Şifa adlı eserin birden fazla cildinde bilgi kelimesinin manası irdelenmektedir. Büyük Âlim böyle paylaşımlarından birinde şu anlamda cümleler ile insanlığa sesleniyor: “Bilgiyi oluşturan, kesinlik sonucunun ortaya çıkarımının evvelinde onun öyle olabileceğine dair tasavvur edilmesindendir ki bundan mütevellit düşünce aslında bilgidir. Çünkü tasavvur etmek (öngörmek) düşünsel fiiliyattır. Düşünceye yol açan hayâl ise bu bağlamda yine aynı şekilde bilgidir.”

Hayâl etmek gerçeklikten uzaklaşmak mıdır? Ya da bilakis gerçekliğin dozajını artırıp yüksek derecede gerçekliğe ulaşmak mıdır? Bir an bir diğer andan daha gerçek olabilir mi? Daha özel olabilir… Daha duygusal olabilir… Daha mutlu ya da daha hüzünlü olabilir… Ve ancak; bir an bir diğer andan daha gerçek olabilir mi?

Bunun cevabı hayâlde gizli.

İnsanî reflekslerimizden biri düşüncelerimize değer yüklemektir. Hayâllerimizi kategorilendirme bile yaparız… Bazı hayâller diğerlerinden daha önemlidir örneğin. Pek çoğuna göre “Hayâller para ediyorsa mühimdir.” Kimine göre hayâl yapı olursa ölür. Hayâli biçemden beşeri gerçeklikte bina oluşa geçen rüya ölür. O artık beşeridir. “Olursa nasıl olur?” diye düşünmek beyhudedir. Kimine göre bu tam zıt olarak hayâlin doğuşudur; Rahmet’in gölgesi olmasından mütevellit tabiatıyla rahim olan zihinden çıkan hayâl beşeriyet içinde vücut bulduğunda doğmuştur.

Soyut olanı maddeselleştirmek. Çoğumuzun hayâllerinin yapılabilirliğinin yegane yolu kalabalık sayıda insanları bu hayâle ikna etmektir. Bu sebeple bazılarımız sağda solda “Şöyle olsa… Böyle olsa…” diye konuşmaktadır. Aslında hayâl bir amaç gütmez. İlla gerçekleştirilmesi için çabalamak takıntı bir durum. Hayâl onu düşlediğin anda zaten seni tatmin ediyor olmalı. Yoksa onu hayâl etmezdin. Yani hayâlden kişisel kazanım ondan aklî bir tatmin çıkarıldığı anda elde edilmiş olur. Bununla yetinmeyip onu herkesin görebileceği/bilebileceği hale getirmenin peşine düşmek bir tercih sayılabilir.

“Hayâllerinin peşinden gitti.” Gitti mi? Niye? Hayâl uzaklaşıyor muymuş?

Hayâl Pınarı’nı biliyorsunuz. Duymamış var mı? Bu pınarın kaynağından sulananın bir anda hayâller diyarına girdiğine inanmakta zorluk çekenler mevcut. Kendi geleceği için 24 ayrı alternatif hayat çizgisi hayâl edeni gördüm ben.

“Yahu adam hayâl mayâl diyor… Bir tane bile hayâl anlatmadı daha!”

Kumbarada birikmiş hayâller… Planlar, projeler, sanat, geometri, fen… Kutsal Kitaplar, tarih, gelecek, uzay… Bu ve bunlar gibi temeller üzerinde yeşeren hayâller… Bir iddia ya da bir taktir beklentisi içerisinde değil. Yalnızca zaman akarken akıldan neler akabiliyorun bir delilidir bu hayâller…

Karanlık ampul… Açıldığında içinde bulunduğu ortamı zifir karanlık yapan bir lamba. Yani buna lamba denirse… Bunu kafamda canlandırabiliyorum ve ancak ne işe yarayabileceği hakkında aklıma hiçbir şey gelmiyor.

Parmak saati… Bileğe değil, parmağa sarılıyor. Daha ne diyeyim ki?

İzolatör Termo Jelatin… Bir küp buz alıp bu jelatin ile sarıldığında o buzun erimesi imkansızlaşıyor. 3 saat, 5 saat değil. Bu jelatine sarılı buz onlarca yıl erimeden saklanabiliyor. Sıcak coğrafyalarda hayat kurtarabilecek bir aparat. Nano kumaş gibi bir şey. Nano demek; üründe 1 metrenin milyarda biri ebatta işleme yapmak demektir. Kaba ifade ile nano işlenmiş bir elbisenin 1 cm²’sine onbinlerce iğne dokunuşu vurulmaktadır. “Bu ne işe yarar ki?” denildiğinde cevap olarak; ‘farklı maddelerin ve birbiriyle birleşemez maddelerin mikro ölçekte bir araya getirilerek bir bütünlük oluşturmasını sağlamak’ denebilir. Konudan uzaklaşmadan; Afrika’nın sıcağında kavrulmuş, dudakları çatlak, esen kuru rüzgarın savurduğu kuma bakmamak için yere bakarak yürüyen çocuğun daha 12 km yürümesi gerekmektedir. İyi haber vermek isterdim ve ancak o çocuk 3 km sonra ölecek. Yanında bir küp buz olsa onu ağzına atıp hem vücut sıcaklığını düşürebilir ve de hem eriyen buzun suyunu yutabilirdi. Buzun erimesine kesin olarak engel olan ambalajı eğer bir de insanî insan bir patronajın ürettiği bir ürün olarak sakızdan daha ucuz satışa sunulabilirsek pek çok insanı çok gaddar bir ölümden kurtarabiliriz.

Fikir… Üst üste yapraklar geçirmek. Bir yaprak alüminyum, bir yaprak bakır, bir yaprak çelik, bir yaprak kauçuk, bir yaprak gümüş, bir yaprak silikon, bir yaprak ipek, bir yaprak balina derisi, bir yaprak porselen… Bunları nano ölçekte metrenin milyarda biri kalınlıkta yapacağız. Yani saçtan daha ince olacaklar. Sonra üst üste geçirip işleyeceğiz. Nasıl? Bir işe yaradı mı?

“Balina derisi mi dedin abi sen?”

İnternette adreslendirme “www” ile başlıyor. Kimileri buna “World Wide Web” diyor. Yani Küresel Çapta Ağ. Ve ancak bu üç “w” harfinin asıl anlamının şöyle olduğu artık ayyuka çıkıyor: “Where, When, What”. Yani “Nerede, Ne zaman, Ne”

Hanımlar ve efendiler, saygıdeğer Domaniçliler şu hususa dikkat buyurunuz: Bilgisayar ve telefon gibi cihazlarımız internete girdiklerinde ağ tarafından görünür olurlar. Ağ internete bağlananın nerede olduğunu algılayabilir. Bu bağlantının hangi saatlerde olduğunu yine ağ görebilir. Bağlantı esnasında yapılmış olan paylaşımları ağ görebilir. Yani paylaşımın ne olduğunu görebilir. Ve ancak ağ bu bağlantıyı kimin yaptığını görememektedir. Bir kişinin bilgisayarının ağa bağlanması demek o bilgisayarın sahibinin ağa bağlandığı anlamını taşımayabilir.

Biz diyoruz ki; İnternet açık denize benzer bir yapıdır. Uzay gibidir. Genişliği ihtiyacı doğrultusunda daima büyüyebilen bu yapı aslında bir tür kamusal alandır. Buraya giriş ve çıkış vizeye tabi olabilir. Örneğin internete girmek için pasaport numaramızı kullanmamız gerekirse yukarıda bahsedilen 3 “w” harfinin sayısı dörde çıkabilir: “Who” yani “Kim”.

Ahali; Dünya’daki terörist sayısında mantık dışı bir artış var. Ve küresel anlamda terörün büyük bir kısmı internet faaliyetleri aracılığıyla finanse edilebiliyor. İnternete girenlerin kimliklerini tanıtmaları tahmin edebileceğimizden çok daha fazla masum insanın öldürülmesine engel olabilir.

Kimileri diyor ki; “Asla olamaz! Özgürlük haklarına aykırı bu!”

Kendini gizleyerek herkese açık ortama girmek özgürlük mü oluyor? Aykırılığı normalleştirmek özgürlük mü oluyor? Doğru olduğu cümle alem tarafından kabul görmüşün zıddını savunduğunda mı hissedebiliyorsun özgürlüğü? Rahat bir hissiyat değil de bir tepki mi özgürlük? Kendisinden gayrı olanın varlığına mı bağımlı özgürlük?

İnternette 4W sağlık ve güvenlik açısından faydalı olabilecektir.

Bizim şu halı sahalar var ya? Niye çim değil onlar? Yapması çok mu zor? Artık çeşit çeşit çim var. Ezildikçe, çiğnendikçe büyüyen çim var.

Ayrıca halı saha niye illâ yeşil? Niye şöyle Antakya işi bir desenli halı değil mesela?

Aşağılıyoruz hayâl kurmayı. Hakir görüyoruz. Ancak sen, ben, biz… hepimiz; biliyoruz ki insan evladını bugünlere hayâller getirdi. Bununla beraber hepimiz biliyoruz ki varlığımızı baki kılacak olan tılsım yine hayâllerde saklıdır. İnsanlık olarak yaptığımız bütün büyük işlere bakınız: hepsi birer hayâldi. Hamurunda hayâl olmayan icraat hep oldu ve olacak. Ve fakat hayâl üstüne bina edilmiş olan fiiliyat ile aralarında hep büyük bir fark olacak.

Ahali; gelin gelecek nesillere hayâller miras edelim. Gerçekleştirdiğimiz hayâller daha fazlasını hayâl edebilmenin kapısıdır. Eğer biz bugün usturuplu bir uzay programı çizer de “5 sene içinde yörüngeye insan taşıyacak, 15 sene sonra Ay’a insanlı uçuş gerçekleştirecek, 30 yıl sonra ise Mars’a ilk insanlı uçuşumuzu gerçekleştireceğiz.” deyip bir de bu sözlerimizi tutarsak, o zaman bu toprakların çocukları “Güneş Sistemi’nin dışına ilk olarak Türk çıkacak! Ben çıkacağım!” diyebilir.

Çevremizi içinde hayâl edilebilir vaziyette muhafaza edebilmemizin ehemmiyetini göz ardı etmeyelim.

“Hayâl karın mı doyuruyor?! Açız biz aç!”

Bir kaplan hayvanını iki hafta boyunca hologram ile beslediler. Hologram… Yani ışıksal görüntü. Hayvan biftek yediğini sanıyor ve aslında boş havayı çiğniyor. Hologram et kaplanın önüne kondukça kaplan bununla besleniyor. Tam iki hafta. Mideye giren bir şey yok. Ve hazır olun; kaplan dışkılıyor!

Tabii ki “Cağ kebabı hayâl edin, lezzeti damağınıza gelsin.” demiyorum. Zaten sonuçta hologram et hakiki etten pahalıdır.

Bilgi üzerinde oluşan hayâlin yalnızca kendisi bile bilgi hüviyetinde olduğu için “Hayâl kurun!” demek ile “Bilgilenin!” demek arasında fazla bir fark bulunmamaktadır. Bilinen arttıkça bilinebilecek arttığından ötürü sonu olmayan Hayâl Dünyası’na girebilmeyi başarmış insan ile diğer insan tipi aynı mertebede olamaz.

Hayâl kurmuş insan, kendine vakit ayırabilmiş insandır. Gün içinde kendimize ait bir zaman dilimi yakalamanın bencillik olduğunu düşünenlere saygı duymakla beraber üzülüyorum. Kendimi hayâl ediyorum. Sizleri hayâl ediyorum. Geçmişi anladığım haliyle hayâl ediyorum. Geleceğimi beklentisiz hayâl ediyorum. Hayâl ettiğimi itiraf etmekten çekinmiyor ve tüm Domaniç’e huzur dolu hayâller diliyorum.