Bugünün yaşayanları olarak bizden önce yaşayanlara eski çağın insanları diyor, hatta daha da eskilere gittiğimizde taş çağı, yontma taş çağı, tunç çağı, demir çağı, uzay çağı diye eski zamanları kategorize ediyoruz.
Bu çağlarda insanlar 45-50 yaşlarında ölürmüş. 70-80 yaşlarını görenlere ise saygı ile bakılır, bu insanların faklı gücü olduğuna inanılırmış. 

Bırakın o çağları,  benim çocukluğumda bile biz tansiyon, şeker, kolesterol, kanser, kalp damar gibi hastalıkları bilmezdik.  Üşütmeye bağlı nezle, kırk yılda bir baş ağrısı,  ha bir de karın ağrısı duyardık. Uzak köylerde namlı insanların ince hastalığa yakalandığını da duyardık. Sonraları bize kadar geldi bu ince hastalıklar. 

Büyü vardı eskiden, hele hele nazar yok mu ya o nazar, kimleri kör topal etti, kimleri genç yaşta toprağa gömdü. Ne olduysa oldu muskacıların yerini ilaçlar, hocaların yerini doktorlar aldı. Öldü ölecek dediklerimiz ayağa kalktı onlarca sene daha yaşadı. Yeni doğan bebeler ölmez oldu. İnsanlar 70-80 hatta 90 yaşlarına kadar dimdik ayakta yürümeye başladı.

“Gavur icadı hapları kullanmam” diyenler “keşke bir de namaz kılıp Müslüman olsalardı” diye ilaç yapan gavurlara ucundan kıyısından övmeye başladı.
 Tamam; uzun yaşayalım, sağlıklı yaşayalım, dinç ve genç kalalım da biz sahiden atalarımızın 45-50 senede yaşadığını yaşıyor muyuz ? 
Hızlı araçlar, televizyon, telefon internet, bitmek bilmeyen arzular ihtiyaçlar… 
Koşturmaca içinde yaşadığımız bu hayatta zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Arkadan ağlayarak koşan çocuğumuzun birden kalın sesle evlenmek istediğini duyunca şok oluyor, “ lan sen ne zaman büyüdün” diyoruz. 

Eskiden geçmeyen saatlerimiz vardı. Şimdi yetmeyen günlerimiz haftalarımız var. Senelerin nasıl geçtiğini anlamadan arkamıza baktığımızda onlarca yakınımızı kaybettiğimizi görüyoruz.  Bu kadar hızlı yaşamayı nasıl becerdik. Niye bir kişinin çalıştığı yetmez oldu da çoluk çocuk fabrikalarda, dairelerde çalışır ve kendimize bile yetmez olduk.  Bu hıza yetişmek için bu kadar hapçı ilaççı olduk. 

Dünyanın en büyük iki örgütü var. Biri dünya  ‘Sağlık örgütü’ , diğeri Barış Örgütü, 
Bunlar bildiğimiz kadarıyla Amerikan menşeli emperyalizme ve kapitalizme hizmet eden örgütler. Biri sağlımız için ilaç üretiyor diğeri barışı korumak için silah üretiyor. Kapitalizm bizim nelere ihtiyacımız olduğunu bize pompalarken, emperyalizmde bizi birilerine benzetmeye çalışıyor. 
İşte biz mutsuz huzursuz ama sağlıklı uzun ömürlü insancıklar olarak bu yarışa katılabilmek için bol bol hap kullanıyor hapla yaşıyoruz. 

Bu işin bir çözümü var mıdır? Vardır. Gelecek nesiller bu hapçı nesil sorununu çözdüklerinde bize ne diyecekler? Muhtemelen “ Hapçı Çağı İnsanları” diyecekler.

Dedelerimin, ninelerimin hiç ilaç kutuları olmadı ama anne, babamın ilaç poşetleri vardı. Benim ise ilaç sepetim var. 
Eşimle akşamdan akşama görüşüyorsam, çocuklarımı öpemiyorsam, doğada gül koklayamıyor, yeşiller için de hayvan otlatamıyor, hıdrellezde sülalece gözleme yiyemiyorsam ben bu ilaçlarında haplarında, sağlığımız bozan sağlık örgütünün de sürekli savaş çıkartan barış örgütünün de …..