Dünyanın en fazla öşür ödeyen milleti durumuna geldik. Öşür vergisini bilir misiniz ? İslami bir tabirdir. Tarım ürünlerinden alınan onda bir vergi demektir. Osmanlı döneminde hayatımıza girmiş. Osmanlının çöküş döneminde saray tamamen halkın sırtına binmiş. Öşür oranı 30 lara 40 lara kadar çıkmıştır. Öşür toplamak için kanunsuz haksızlıklarda yapılmış ve sonunda köylü isyan etmeye başlamıştır.

OKUYANLAR GERÇEKLERE, OKUMAYANLAR DUYDUKLARINA İNANIR

1925 Yılında öşür vergisi kaldırılmış ancak dünya savaşları yüzünden tekrar geri getirilmiş ve adına da Türkçe öşür yerine aşar vergisi denmiştir.

Cumhuriyetle birlikte Türkiye’de büyük devrimler yapılmış bunlardan başlıcası da ÜRETEN KÖYLÜ modelidir. Eskiden sanayi bu kadar gelişmiş değildi. Üretim demek gıda ve dokuma demekti ki dokumanın kaynağı da gıdanın kaynağı da köylü idi.

Ancak köylü dışlanmış cahil bırakılmış, sarayın sözcüsü mollaların sabır, sevap, cennet telkinleri ile heteredoks bir yaşama geçmiş adeta transa girmişti.

Bilinçli köylü modeli için köy enstitüleri kurulmuş. Din, yeni kurulan DİYANET eli ile açılan Kuran kurslarında eğitilmeye başlanmış. Oku diye başlayan Kuran, akledin diyen Kuran, sorun, sorgulayın diyen Kuran, Yetim hakkı, devlet malı diyen kısacası AHLAK ÜZERE İNEN Kuran halka anlatılmış….

Uyanan köylü, tarlalarımız bizimdir demeye başlamış. Hesap sormaya başlamış, din kitabının bir yol gösterici olduğunu anlayan köylü, ölülere okunan kitap zannettiği Kuran’ın ilim ve bilim kitabı olduğunu görmüş. Tarihten örnekler veren adaletten, haktan, hukuktan bahseden kitap olduğunu görmüş. Şifayı kuran ayetlerinin Arapça telaffuzunda değil hekimlerde olduğunu öğrenmiş.

Bunu gören feodaller, kapitalistler boş durur mu ? Hemen atağa geçmiş, kendi elleri ile emperyal güçlerinde desteği ile yeni sözcülerini yetiştirmişler. Bunların adı cemaat lideri, Allah dostu, din adamı olmuş.

İnsanların anladığı dilde okumasının günah olduğunu anlatmışlar. Köy enstitülerini komünist yuvası diye kapatmışlar. Eski bakanlarımızdan birinin de dediği gibi epistemolojik kopuş ile ortodoks İslam’dan heteredoks İslam’a yeniden geçilmiş. Köylü tarlasından vazgeçip cennet hayallerine dalarken, delikanlılar huri hülyalarına dalarken, zenginlerin sözcüleri lüks villalarda haremlerini kurup cenneti dünyada yaşamaya başlamış. Toprak yeniden ağaların olmuş. Köylü fabrikalarda işçi olmuş.

Bugün durum nedir diye soracak olursanız, 4 bin nüfusla kuru fasulye zengini Sarıot’ta 400 ihtiyar kalmış gençler şehirlere göç etmiş. Camiler boşalmış, köyler boşalmış. Bulamır’ın dilberim üzümü bağda, Çamlıca’nın sarımsağı bahçede, Kırık köylüsü dereden balık tutamaz olmuş, Yeşil Köyde cevizleri toplayacak adam yok. Domaniç Belediyesi ödenek alabilmek için kelle hesabı yapıyor. Çukurca nüfusu koruma derdine düşmüş.

Aşırı sıcaklar başladı. Kuraklık kapımızda, su savaşlarına ramak kaldı. Su zengini Domaniç’te bugün sattığımız toprakları yarın geri almak için Filistinliler gibi taşlama savaşına başlayacağız.

Olan bu, olacak olan da oldu. Varın olması gerekeni de siz düşünün !