Allah’ın yaptıklarından sual sorulmaz. Mülkün sahibi yaratmış içine de bizi koymuş, kuralları da belirlemiş. Bizim görevimiz bu kurallar çerçevesinde yaşamak…

Her zaman dediğimiz gibi benim için önce ben gelirim. “Canım şuna feda olsun buna feda olsun” yalanları / sloganları bir yana herkes için önce can sonra canandır.

Her canlı dünyaya geldikten sonra yaşamak için mücadele verir. İster biyolojik bir hücre ister bir bitki tohumu; birincil hedef yaşamaktır.

Biz insanlar kendi aramızda zamanın verdiği tecrübelere dayanarak kurallar koyarız.  Çalmayacaksın, öldürmeyeceksin. Gibi ilahi kurallarımızda vardır. Ahlak kurallarımız da vardır. Uyarız uymayız ama bir şekilde dünyaya bu kurallar gözlüğü ile bakarız.

Mesela hayvan severler, avcıların vurduğu av hayvanlarına da sokak köpeklerine yapılan kısırlaştırma müdahalesine de karşı çıkarlar.

“Onlarda canlı, onları da Allah yarattı” gibi bahaneleri ön plana çıkartırlar. Oysa doğada kurallar çok daha vahşi acımasız ve bize göre ahlaksızdır.

Şimşek düşer ormanı yakar. Binlerce canlı ağaç ve hayvan telef olur. Timsah su içmek üzere olan geyiği yakalar canlı canlı bağırta bağırta yer. Yılan zavallı farenin yavrularını canlı canlı yutarak yerken bazen de zehirleyip boğarak öyle yer.

İnsanlarda her ne kadar hümanist konuşmalar yapsalar da bu vahşi kurallara uyarlar.

Kişi önce kendini, sonra ailesini, köyünü kentini ülkesini korumak için en kanlı savaşlara girer ölür öldürür.

Yaşamak için otları bitkileri, hayvanları öldürdüğümüz gibi bilerek veya bilmeyerek insanları da göz kırpmadan öldürür, öldürtür, ölmesine göz yumarız.

Son yıllarda timsahlar tapusunu kendi üstlerine yaptıkları tüm derelerden su için ceylanları avlıyor, öldürdüklerinin kanları, canları ile besleniyorlar. Bu vahşetten kurtulan geyikler ise doğanın kanunu gereği hayatlarına devam ediyor.

Biz Türkler hiçbir zaman başkasının deresinden su içmedik. Biz ya dereye el koyan ya da el koyduğumuz dereye gelenleri koruyan bir millet olduk.

Biz kurduğumuz son cumhuriyet ile bölgemizin “Yurtta sulh cihanda sulh” diyeni olduk.

Ölmedik, öldürmedik. Sadece kendi öz vatanımızı savunduk. Savunurken de sadece dışımızdaki ecnebilere karşı değil içimizdeki satılmışlara karşıda mücadele vererek ölüm kalım savaşında son yüz yılda tüm etrafımızdaki savaşlara rağmen savaşsız geçirdik.

Yüzdük yüzdük 100 yaşımıza girdik. Ne mutlu bize ki bize emanet edilene zarar verdik ama yok etmedik. Hainlere paçamızı kaptırdık ama koparttırmadık.

100 yaşına getirdiğimiz cumhuriyet en güzel kutlamaları hak ediyordu. Ancak biz başkalarının pervanesine rüzgar üflemekten kendi gemimizi yavaşlattık.

Uyan ey Türk etrafındaki bu savaşlar boşa değil. Uyan ey Türk binlerce yıllık geleneğini sana unutturup seni ümmet yapmaya çalışanların ağa babaları Kâbe’de Mekke’de değil ABD’de Avrupa’da.

Bu bölgede cumhuriyeti olmayanlar savaşlarda ölüyor. Biz ise cumhuriyetimiz ile dimdik ayaktayız. Yaşamak için öldürmek şartsa gerekirse her Türk’te cumhuriyeti yaşatmak için ölür öldürür. Bu da böyle biline.