“Almanya işçi alıyor” diye duyulunca, kimi tarlayı bırakıp gitmiş. Kimi mesleğini bırakıp gitmiş. Binlerce on binlerce gariban düşmüş gurbetin yollarına…

Çoğunun doğru dürüst okuma yazması yok. Cahil cesareti ile dini dili farklı ülkeye koşup gitmişler. Her birinin hayatı ayrı bir romandır.

Sonra dengeleri bozulmuş. Vatan millet Sakarya edaları ile yetişen bir milletin evlatları, farklı kültürün içinde unutuvermişler geldikleri yerleri.

İş çıkışı, hafta sonları, İtalyan’ı Yugoslav’ı Türkü, Kürdü Helga’nın birahanede toplanıp yarenleşmişler. Yalnız kaldıklarında Köln Bülbülü Yüksel Özkasap’ın türküleri ile kederlenselerde kimi geçmişini unutmuş kimi ailesini unutmuş. Kişilikleri bozulmuş iki kültür arasında kaybolup gitmişler…

Haberleşmeler, ayda bir üç ayda bir mektupla yapılıyor o da mektup yazanlar, mektup yazmasını bilenler için geçerli ki adresini bile bilmediği için yıllarca memleketinden haberi olmayanlar olmuş !

Zamanla yetecek kadar Almanca öğrenilmiş, iyi kötü birer Mercedes, Ford, Opel arabalar alınmış. Telefon yok, navigasyon yok. Elde bir harita ile koyulmuşlar memleket yollarına 3 - 4 bin kilometrelik yollarda, ben gözümle onlarca ailenin kaza yapıp yok olduğuna şahit oldum !

İşte bu yolculuklardan birinde,  Avusturya’dan sonra otoyol yoktu. Tek şeritli yolda eski bir benzinliğin park alanında sabah erkenden kalkan gurbetçiler Türkiye’den dönen Almancılar ile karşılaşır. “Bayramda dönmek zorunda kaldık. Çok zor geldi” diye duyunca Almanya’dan Türkiye’ye izine gidenler Bayram olduğunu duyarlar ve herkes bayramlaşmaya başlar…

Gerçekten 80’lerin sonuna kadar ne Ramazan bilirdik ne bayram. Balıkesirli bir aile vardı. Biz babamla bekar evinde yaşardık. Bazen o kadın “bayram’mış” Ramazanmış diye börekler gönderirdi bizim bekarlar apartmanına. Büyükler öyle bir hüzünlenirdi ki eve ölüm sessizliği çökerdi.

Babam, Bursa’da orak biçerken başvurmuş Almanya’ya. 1968 senesinde de gitmiş. 1971 de de bizi götürmüştü annemle. 1974 te beni bırakıp küçük kardeşimle gittiler. Sonra onları getirdi beni götürdü. Tüm Almancı aileleri gibi kopuk bir aileydik vesselam. Arabesk oluşum belki de o yüzdendir. 10 Mart, Babamın 9. Ölüm yıl dönümüydü. Bizim çevremizde birinci kuşak Almancı neredeyse kalmadı. 70’leri, 80’leri yaşamış eski bir gurbetçi olarak Ramazan’ın bu ilk günün de her nedense aklıma böyle bir yazı yazmak geldi.

Sezen Aksu arka fonda, ‘Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler’ derken o günlere gittim. Sezen, “Sen ağlama” şarkısı ile devam ederken duygulanıp hıçkıra hıçkıra ağladım.

Benim yaşadığım asırda bir kuşak Almancı ölüp gitti. Sıra çoktan bizim kuşağa geldi. Acı vatan Almanya’da 4 ve 5. Kuşak çok çok farklı yetişiyor. İzine gelseler bile memlekete uğramıyor bile. Ne Alman ne Türk, sanki  farklı bir ırk gibi yaşıyorlar. Almanya da ölenlerin çoğu artık o topraklara gömülüyor.

Binlerce yıl bağımsızlık için savaşmış, imparatorluklar kurmuşuz. Emperyalizmi yenmişiz. Son asırda ise Almanın işçisi olmuşuz.  Dün, köylümüzün işçimizin ekmek için gittiği el kapılarına, bugün üst düzey okmuş yetişmiş insanlarımız gidiyor. Kuran ayı denilen bu ayda Kuran’a bakıyorum ne diyor diye. “ HALA AKLETMEZMİSİNİZ” diyor. İçim acıyor be dostlar !