Geçtiğimiz günlerde fotoğrafçılık üzerine esnaflık yapan bir ahbabımı ziyaret ettim. Kendisinin yardımına ihtiyacım vardı. Bir belgenin resminin netleştirilmesi gerekiyordu. Bahsettiğim kişi benimle neredeyse yaşıt ve geceleri saat ikiye üçe kadar dükkanında çalışan bir kişilik. Resmi kendisine göndermiştim. Şimdi çıktıyı alacaktım. Gece saat onbir civarıydı ve dükkanına girdiğimde arkadaki stüdyodan seslenip “Buradayız!” dedi. İçeri girdim. Çekim yapılıyordu. Ortadaki sehpanın üzerine deri kılıf kaplı silah koymuşlardı! “Beyler o makineler gerçek mi?” dedim hemen. “Hayır” dedi ahbabımın yanındaki kişi “Kılıfların fotoğraflarını çekiyoruz. Silahlar maket.” diye açıklayıp ekledi: “Kılıfları satıyoruz.” Bana oldukça orijinal bir iş sahası olarak göründü. “Deri mi onlar?” diye sordum. Tam yanıt verecekti ki fotoğraf erbabı ahbabım benim Amerika’da eğitim almış olduğumu söyledi. Bunun üzerine girişimci kişi “Biz de Amerika’ya satmak istiyoruz.” dedi. Bana oldukça makul geldi. ABD silahın her cinsinin olduğu yer, onda sıkıntı yok. Ve ancak el işi ve doğal deri silah kılıfları ayrı bir olay. “Kılıfların üzerine Haç işlerseniz iyi olabilir.” dedim. Adamın bir anda suratı asıldı. “Yok” dedi, “Ben o işlere girmiyorum.”… “İnançsız değiller sonuçta.” dedim. Sohbet derinleşti. Erzincanlıymış. Ben Kütahya deyince konu doğal olarak madenciliğe geldi. Madenden ise maden kayıplarına. Oradan ise bağrı yanık madencilere ve ailelerine reva görülen hükümet tepkisine geldi konu.

Hızlı bir biçimde bir anda siyasetin içinde bulduk kendimizi. Ölüme verilen tepkinin ne olduğunu heyecan içerisinde hatırlamak zorunda kaldık. 302 madenci öldü; “fıtrat” oldu, 30.000 insan öldü, yüzbinlercesi evsiz kaldı; “kader” oldu, uluslararası sularda silahsız Türkler silahlı ve organize üniformalılar tarafından katledildi; “ben mi gidin dedim?” oldu… Bunlar yenilir yutulur haller değil.

Adam “Mavi Marmara’ya saldıranların altında bez varmış.” dedi. Ve ekledi “O askerlerin birini bizimkiler almış yumrukluyorlarmış yerde. Asker bağırmış Türkçe ‘Abi ben Etiler çocuğuyum!’ diye.” Magazinel askeri haberler. Yahu bunların gerçek olması ihtimali tam olarak sıfır. Ve ancak sokaktaki vatandaş “Ben mi gidin dedim?” i duymuyor da İsrailoğlunun altına bağladığını düşündüğü bezle falan uğraşıyor. Bunu aynen söyledim.

Bunun üzerine yeni tanıştığımız adam sordu: “Peki ekonomi niye böyle oldu?”

Bu sorunun yanıtını bulmak için sağa sola saldırmamız anlamsız. Biz Dünya’nın en çok üreten ve tüketen ülkelerinden biriyiz. Türk vatandaşı yaptığı işi çoğu zaman iyi ve kaliteli yapmaktadır. Peki niye refah seviyemiz üretim mertebelerimizin yakın olduğu ülkelerdeki değerlere yaklaşamıyor? Neyi yanlış yapıyoruz? Üretmekse üretmek. Peki sorun ne? Sorun yönetim. Yolsuzluk. Bundan 30 yıl evvel “Yolsuzlukla Mücadele” her hükümetin birinci ajandası idi. 23 yıllık Ampul Hareketi esnasında bu “Yolsuzlukla Mücadele” tabiri duyulmaz oldu, rafa kalktı. Yolsuzluk bir anda bittiği için mi sizce?

Adam ayak üstü cevap istiyordu. Kısa ve net. Dedim ki “200 Liracık dersen, ülke ekonomisi sorulduğunda gözlerim ışıl ışıl dersen bu ülkenin ekonomisinin göçmemesi mümkün olmaz.”

Aslında eklenecek bazı şeyler vardı. Ve ancak saati gece yarısı etmiştik.

Türkiye Ekonomisi niye çöktü?

1-Reza Zarrab yakalandı. Bu adam “Ben Türkiye’nin bütçesinin üçte birini tek başıma kaldırıyorum.” diyebilecek kadar ileri gidebilen bir işsiz. Ne bir fabrikası var, ne bir markası. Sanatçı değil, sporcu değil. Koskoca Türkiye’nin ekonomisinin üçte biri ne demek yahu? Destur!

Bu adamın olayı şu: Biliyorsunuz İran’a uluslararası ambargo uygulanıyor. KKTC’ye uygulandığı gibi. İran bu ambargoyu delebilmek için çıldırıyor. İşte uzun Türkiye sınırları bu şansı sunuyor. Eşek sırtında tonlarca altın sınırdan, dağlardan Türkiye’ye geliyor, burada sınırdaki etken Kürt aşiretler ve hatta

ayrılıkçılar gelen kervanları karşılıyorlar. Daha sonra bu altının nakde çevrilmesi işlemi gerçekleştiriliyor. Bunu nasıl yaptığını ise Reza Zarrab ABD’deki çıkarıldığı mahkemede bülbül gibi şakımıştır.

Araştırmacı gazetec-yazar Rainer Hermann “Türkiye Nereye Gidiyor?” adlı kitabında Akp hareketinin İran’dan kaçakçılık ile 87 milyar € haksız kazanç elde ettiğini söylüyor.

Ve Reza yakalandı. Bu akış durdu. Ampul Hareketi isyan etti: “Ne güzel kaçakçılıkla geçiniyorduk işte. Ne istediniz bizden?”, “Öne yatmak” Yahu ey ahali; gayrimeşru para ile hak mı inşa olunur?

2- Sebeplerin ikincisi ise Türk parası Türk Lirası’nın acımasızca yıpratılmasıdır. 2023 ve 2024 seçimlerinde siyasi partiler yaptıkları ve yapacakları yatırımları hep Dolar ile dillendirir oldular. Bu bir Türk olarak benim gururumu kırdı. Sen Türk Lirası olsan, böyle bir ortamda ortama küsmez misin?

Suçu dışarı atıp “Küreselciler yapıyor bunu!” demek gerçekten patolojik bir vaziyet. Küre ise biz Üçgen’den miyiz? Yahu “Küreselci” dediğin biziz zaten. Türkiye Dünya’nın en küresel ülkelerinden biri. Azı ile çoğu ile neredeyse ticaret yapmadığımız ülke yok gibi. İlla siyah pelerinler içinde ve kırmızı gözlü bir düşman oluşturmak istiyorsunuz… Anlıyorum. Ancak yapmayın bunu. Kendi meskeninde cereyan eden olayların sorumlusu olarak dışarıyı görürsen sen zaten Allah muhafaza bağımsızlığını kaybetmişsin demektir.

Şu bir gerçek; biz değiştirmedikçe ekonomideki gidişat değişmeyecek. Değişim gelişim için umut olacak. Doğanın kanununa veyani kaçınılmaz olan değişime direnmeye devam etmek hastalığından bizi biz kurtaracağız. Zamanı geldiğinde yine değişeceğiz, yine değiştireceğiz. Değişim fobisi olan değişiklerden değiliz çünkü.